Archive for Şubat 2010

The Hurt Locker

26 Şubat 2010 Cuma § 0

Alışılagelmiş savaş ve kahramanlık filmlerinin ötesinde bir film kesinlikle The Hurt Locker. En hareketli sahnelerde dâhi duraklamalar çok fazla. Buna rağmen film bittiğinde sizi derinden etkiliyor. Filmi özel yapan tarafı da sanırım bu, onca durgunluğuna rağmen sürekli filmin içinde olmanız.

Ana karakterlerden daha fazla tanınan isimlerin yan rollerde, en fazla 3'er 5'er dakika gözükmeleri gibi bir durum mevcut. Ralph Finnes, Evangeline Lilly, Guy Pearce, David Morse ve Dexter'dan hatırlayacağımız Christian Camargo bunlara örnek.

Filmin Oscar adayı filmlerden biri olduğunu biliyordum. Az önce tekrar baktım ve tam 9 dalda aday olduğunu ise tahmin etmiyordum. Kaldı ki en prestijli ödüllerden en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu dörtlüsü bu 9 dalın içerisinde. Başta da söyledik; bir savaş filmi olarak farklı. Savaştan öte drama öğeleri ön planda. Olay daha çok psikolojik açıdan etkili bir şekilde değerlendirilmiş. Hak edilmiş adaylıklar diyebiliriz hepsi için.

Çatışmaya girmekten çok; intihar bombacılarıyla, şüpheli paket/araç ihbarlarıyla ilgilenen bomba imha ekibinin hikayesi diye tek bir cümleye indirebiliriz filmin konusunu. Senaryonun daha durgun ilerlemesi gayet doğal bu doğrultuda ama kelimelerle anlatılamayacak sahneler fazlalıkta. Başroldeki Jeremy Renner'ın William James karakteri bariz bir iz bırakıyor üzerinizde. En iyi erkek oyuncu dalında rakipleri fazlasıyla güçlü. Aynı şekilde filmin de yukarıdaki o dört önemli dalda ödül almaları oldukça güç. Ama töreni ödülsüz kapatmayacaklardır bence.

Yönetmen Kathryn Bigelow için de farklı bir deneyim olsa gerek. Erkek oyuncularla, Irak'da, tüm o sahnelerin çekimi mutlaka zorlamıştır onu ve tüm ekibi.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım olduğunu söylemeye gerek yok sanırım bunca şeyden sonra. Şu an Imdb puanı 8.0 filmin. Gönül rahatlığıyla 8 puan verilebilecek bir film bence de.

Julie & Julia

§ 4

Çok değil, 1-2 hafta önce pek müptelası olmadığım Digiturk film kanallarından birinde Doubt'ı izledim. Meryl Streep ve Amy Adams başrollerdeydi. Fonda açık dursun diye bıraktığım filme bir anda kendimi kaptırmış hâlde buldum. Sonuna kadar da zevkle izledim.

Şöyle bir durum var benim için; Ne Streep, ne Adams hayranıyımdır hatta ikisine de bir türlü ısınamadım bile diyebilirim. Ancak Meryl Streep'in bulunduğu her yapımda yeteneğinden ayrı kesitler sunduğunu inkâr edecek kadar da ileriye gitmem. Gerçekten başarılı bir oyuncu. Amy Adams'ı da Sunshine Cleaning'de sevmiştim mesela, ya da filmi sevdiğimden o da arada kaynamış olabilir.

Bu ikilinin isimlerini sadece bir sene sonra aynı yerde görünce ister istemez ilgimi çekti film. Sonrasında birkaç olumlu yorum okuyunca dedim 'tamamdır, izlemeliyim en kısa sürede'. Afişte de yazıldığı üzere iki farklı zaman diliminde geçen ve birbirine benzer bir şekilde işlenen gerçek iki hikayeden oluşan bir film Julie & Julia.

Julia Child(Meryl Streep), 1940lı yılların sonunda eşinin işleri sebebiyle Fransa'ya yerleşmek zorunda kalan deli dolu, sevecen, kocasına aşık bir ev hanımıdır. Ait olmadığı bu yerde vaktini geçirebileceği bir meşgâle ararken sonunda kendini önce yemek kurslarında sonrasında da bir yemek kitabı yazma sürecinde bulur ve Julia Child için epey yorucu, sıkıntılı ve zor bir dönem başlar.

Julie Powell(Amy Adams) ise 2000li yıllarda aynı Julia gibi hikayesinin başında ev taşımak zorunda kalan, mutfak işlerinde başarılı, mutlu evliliği olan bir sekreterdir. Zamanla basit bir sekreterlik işinden daha fazlasını yapması gerektiğine inanmaya başlar ve kocasının tavsiyesi üzerine yemek blogu açıp kendine bir hedef belirler; bir sene içerisinde belli sayıda tarif ekleyecektir bloguna ve bu tarifleri Julia Child'ın kitabındaki tarifleri deneyip başarılı oldukça yazacaktır.

Meryl Streep için özellikle bu film adına söylenecek hiçbir şey yok. Aslında çok şey var ama insan ne dese az kalır inanın. Muhteşem oyunculuk çıkarmış ve onun olduğu sahnelerin hepsinde yüzünüzde hınzır bir gülümseme belirmesine neden olan hareketler yapıyor ya da söyledikleri bunu sağlıyor. Amy Adams'ın da ondan geri kalır yanı yoktu, en azından şehirli iş sahibi bir kadının buhranlarını oynaması gerektiği gibi oynuyor diyebiliriz. Partnerleri de onlara gayet güzel eşlik edince ortaya böyle izlenesi güzel bir film ortaya çıkarıyorlar.

Filmden bahsetme sebeplerimden biri, filmde çok fazla üzerinde durulmasa da blog yazmaya başlamak ve zamanla blog sahibi olmanın size neler hissettirdiğiydi aslında. Ama yine de bunu birkaç durum ve cümleyle gayet güzel aktarıyorlar.

10 üzerinden 7-7.5 arası verilen herhangi bir puana itirazım olmaz bu film için.

Top 3 : Radiohead

23 Şubat 2010 Salı § 2

Böyle bir hataya düşeceğimi ben de tahmin etmiyordum arkadaşlar. Yani siz "nasıl indirebilirsin Radiohead'i üç şarkıya lan, nasıl yaparsın?" demeden ben kendime pek çok defa söyledim bunu, gelmeyin üzerime lütfen.

Sevgili Yekta Kopan'ın blogunda harika bir dille anlattığı Radiohead Prag Konseri yazısını okuyunca dayanamadım; önce en sevdiğim Radiohead şarkılarını dinledim gün boyu, ardından da bir şeyler yazmalıyım dedim kendi çapımda.

Yine bu tarz bir hata yapmamayı umduğum Beatles ve Morrissey var. Ancak hiç belli olmaz sağım solum, özellikle her an bir Morrissey Top 3 gelebilir zira bu aralar hunharca Morrissey dinlemekteyim. Gerçi sanmıyorum Beatles'a bunu yapabileceğimi, yapmamalıyım yani.

Küfreder gibi grubu tanıtmaya vs. gerek yok hiç, direk listeme geçiyorum.

İlk sırayı bir an bile beklemeden No Surprises'a veririm ben. Hatta öyle ki yabancı müzik dinlemeye başladığım zamanlardan beri ayrı yeri olan şarkılardan biridir kendi nazarımda. Eşsiz gerçekten, tarifsiz bir yapıt. Thom Yorke'un belki de en yalın vokallerinden biri bu şarkıda ama ona rağmen mükemmel bir şey çıkarabiliyor ortaya bu adam.

Yazıyı buraya kadar yazıp bırakmışım ayın 20'sinde. Üç gündür uğramadım bile bloggera ne başka bir yazı için ne de bu yazının devamı için. Çıkamadım işin içinden. All I Need'ler, 15 Step'ler, Let Down'lar, Everything In It's Right Place'ler, Reckoner'lar, Bodysnatchers'lar kafamın içerisinde dönüp durdu sürekli bu süre içinde.

Şöyle toparlayayım; onca sene sonra bile In Rainbows gibi bir albümü yaptıkları için ne desek az aslında kendilerine. Bu albümden tam 10 sene önce de OK Computer'ı yapmışlardı ve bu iki albüm zirvedir benim için. Bir de Kid A ekledik mi, tamamdır. Alın size Top 3. İnanın başka türlü kıvıramazdım bu olayı. Böylesi daha çok sindi içime. Hınzırlıkta sınır tanımam ayrıca görüldüğü üzere.

Creep, Paranoid Android ve Karma Police üçlüsünden de bahsetmek lazım. Radiohead'i 90lar'da bizlere tanıtıp sevdiren şarkıların başlarında geliyorlar. Gerçi benim tanımam 2000ler'in hemen başlarına denk geliyor ama olsun o kadar, 'fakirdik biz, küçüktüm ve bilgisayarım yoktu benim'.

Böylelikle büyük bir yükün üstesinden zor da olsa geldiğime inanıyorum. Top 3 serimiz devam edecektir efendim.

Selametle.

New York, I Love You

19 Şubat 2010 Cuma § 3

Bloga ilk başladığım zamanlarda yazdığım The Closer yazısı dışında dönüp bir filmden daha bahsetmedim. Açıkçası "film kritiği" adı altında 'yazıyorum ben' diyemem, kendi çapımda beğenimi dile getirmekten öteye geçemiyorum çünkü. Yazmamamdaki ilk sebep bu. Diğeri de, bu kadar uzun süreceğini tahmin etmediğim film kısırlığı döneminde olmam.

Yazdan beri tek başıma 5-6 filmden fazla izlememişimdir. Arkadaşlarla beraberken ya da evde babamın "hadi film izleyelim lan" demesiyle oturup izliyorum. Önceden izlediklerimden de bahsetmek istemiyorum, atlayacağım çok şey olur. Hiçbir şeyi beğenmeyen ben, dönüp durup kırparım o yazıyı, iyice kaçar hevesim.

İşte tüm bu düşünceler içerisindeyken, dün bi' anlık istekle oturdum New York, I Love You'yu izledim ve sabaha yakın yattığımda birkaç kelime etme kararı aldım.



Paris, Je T'aime ile aynı formata sahip-isminden de anlayacağımız üzere-, yine birçok küçük hikayeden oluşan ve genelinde içinizi ısıtan bir şeyler bulacağınız bir film New York, I Love You. Aylar önce filmin afişinde birçok ünlü ismin ardından Uğur Yücel'in ismini de görmemle merak etmeye başlamıştım ortaya nasıl bir şey çıkacağını ve umduğumu buldum diyebilirim.

Uğur Yücel demişken, ilk onun hikayesinden başlayalım. Merak etmeyin, tüm hikayelerden bahsetmeyeceğim. Ressam rolünde oynayan Yücel'in öyküsünü Fatih Akın yönetiyor. Tam açıklanmasa da bi' rahatsızlığı olduğu her hâlinden belli olan Uğur Yücel, Asyalı bir hanım kızımızın portresini yapmak istiyor ve olaylar gelişiyor. Kısa öykü olduğundan ne olayı ne gelişmesi diyebiliriz aslında ama diğer her hikaye gibi bunda da sizi etkileyen bir şey buluyorsunuz o kısa sürede. Ayrıca Uğur Yücel'in ingilizcesini zorlamasına gerek kalmayan cümleler seçilmiş olması da tesadüf değildir bence.

En güçlü kadro Andy Garcia, Rachel Bilson ve Hayden Christensen'in oynadığı ilk hikayede bulunuyor. Christina Ricci ve Orlando Bloom'lu öykü de aynı şekilde ancak Ricci'yi oldum olası sevmemişimdir, aynı şekilde Christensen'i de. Gerçi bunda Anakin rolünün payı büyük.

Ethan Hawke'ın çok iyi oynadığı bir bölüm ve Paris, J'e Taime'de de oynayan Natalie Portman'ın bulunduğu ilginç bir hikaye mevcut. "Transformers'daki eleman" diye hatırladığımız Shia LeBeouf'un özürlü bir bellboyu oynadığı garip bir hikaye var ki beni ayrı bi' etkiledi diyebilirim özel nedenlerden dolayı.

Ayrıca Natalie Portman'ın yönetmenliğini yaptığı bir bölüm var, o da gayet hoştu. Sonlara doğru da yüzünüzde gülümseme hiç eksik olmadan izleyeceğiniz yaşlı çiftin öyküsü bulunuyor.

Yukarıda ismi geçmeyen ancak yakından tanıdığımız James Caan, Bradley Cooper, Blake Lively, Anton Yelchin ve Chris Cooper gibi oyuncular da eşlik ediyor diğer ünlü isimlere. Gerçekten 'ünlüler geçidi' kıvamında bir film. Tekrar adı geçecek ama Paris, Je Taime'e oranla çok daha fazla tanıdık isim var. Ancak o filmde New York, I Love You'da olmayan bir şey var kesinlikle, bizi kendisine çeken ayrı bir şey bu.

Imdb puanı 7.1 filmin. Ben düz hesap 7 diyorum ve başka bir film yazısı için aylarca beklememek umuduyla huzurlardan ayrılıyorum.

Sevgili Muavinler;

18 Şubat 2010 Perşembe § 0


Pek değerli Eda, Ezgi ve Çağrı çılgın insan arkadaşlarının süpersonik blogları öptüm bay!'a, şu hayatta uzmanı olduğum tek konu olan muavinlerle ilgili bir yazıyla konuk oldum. Yıllardır geyiğine söyleyip durduğum "bi' 15-20 seneye muavinlerle ilgili kitap yazacağım" planımın da temelleri atılmış oldu böylece.

İlla ki kendileriyle ilgili pek çok malzeme mevcut ama ben çok uzun tutmamak adına ilk aklıma gelen 1-2 klişelerinden bahsettim bu yazıda emekçi muavin dostların. Yazımız aşağıda. Öptüm bay'a sevgiler, selametle.

Sevgili muavinler...

Ben, hayatı yollarda geçen biri olarak hemen her türlünüzle karşılaştım sanıyorum ancak her yolculuğumun sonunda beni tekrar tekrar şaşırtmayı başarabiliyorsunuz sizler. Nasıl becerebiliyorsunuz bunu? Cidden soruyorum, öyle yazımda laf salatası yapayım diye değil, biriniz çıkıp cevaplayın diye.

Öyle ki, artık sizlerle ilgili bizleri sinir eden, güldüren, şaşkına çeviren detayları bir kenara not etmeye başladım ufak ufak. Takribi bi' 15-20 sene sonra da hakkınızdaki kitabımı raflarda bulabilirsiniz. O denli doluyum sizlere karşı. JK Rowling'i tahtından edecek bir yapıtla geleceğim 30larımın sonu, 40larımın başı gibi.

Öncelikle, burada bir şikayet mektubu yazdığımızdan mütevellit, genel olarak bizleri gıcık ettiğiniz durumların 1-2 tanesinden söz edeceğim. Çok da uzun tutmayacağım ama, kalanını kitapta bulabilirsiniz.

Şimdi. Muavinlik genç adam işi. Geneliniz başka bir iş bulana kadar idarelik yapıyor bunu. -belki de tüm garipliklerinizin başı bu ama olsun, bize de malzeme çıkarıyorsunuz bahaneyle.- Otobüste kaptanların ve onca insanın ağız kokusunu çekiyorsunuz, anlıyorum genç adama gelmez bu tarz durumlar. Ama kuzum, her gördüğün güzel yolcuya da asılınmaz ki alenen. Yanında annesi, babası, kardeşi varmış demiyorsunuz, güzel bayan yolcumuza ayrı bir ilgi, efendime söyleyeyim ikramda kusur etmemeler falan. Çok ayıp çok. Sevmediğimiz hareketler bunlar.

İkram demişken. Alt tarafı bir kek yiyip bir de çay içeceğiz ama ben her seferinde geriliyorum o sekans esnasında. Mesela bazılarınız sağlam öküz oluyor. Öndeki güzel yolcuyla veya yaşına hürmet ettiği yolcuyla sizli bizli konuşurken, biz gençlere gelince "ne içiyon?" deme gibi bir huyunuz var. Ben direk iptal oluyorum böyle durumda ve kahvemi isteyip kektir, bisküvidir o olaya girmiyorum bile. Ayrıca dökülecekse benim üzerime dökülecek, ne o öyle yarım koymalar sıcak suyu. Yarıdan az koyanınıza da denk geldim birkaç sefer, evlerden ıraksınız.

İlk akla gelen ve çok uzun sürmeyecek şekilde yazabileceğim iki sinir edici özelliğiniz bunlardır efendim. Gün gelir, gülümseten detaylarınızı da bir "öptüm bay" formatına dönüştürüp ekibimizin de izniyle buralarda paylaşırız.

Önce tüm öptüm bay'cıları ve sevenlerini öperim ancak bay demem, candır onlar. Sizleri öpüp öpmemekte bile kararsızım ancak formatımız böyle. O hâlde; tüm emekçi muavinler, hepinizi öptüm, bay!

Twitter'dan Seçmeler #5

16 Şubat 2010 Salı § 0


Hello there.

Efendim masraftan kaçınmadım, sadece 5 gün sonra yeni bir seçmeceyle koptum geldim. Bundan önceki iki yazının aralıkları 1-18 Ocak ile 1-11 Şubat idi. Biriniz de çıkıp 19-31 Ocak nerede ulan demedi. İşte şimdi bu vazifemizi yerine getirmek amacıyla toplanmış bulunuyoruz. Amen.

  • Aşığım yada seviyorum,nezleyim yada gribim.Aralarında sadece 2 burun çekme farkı vardır / dumbelek
  • kızlar, unutmayın ki marla singer olabilmek, büyük ölçüde cinsel hayata bağlıdır. hala ben marla singerım diye dolaşmadan, bir düşünün. / hazalmazal
  • "yanlışlıkla aradım,yanlışlıkla sms attım,yanlışlıkla dokundum,yanlışlıkla söyledim" diyen kızlar;yanlışlıkla değil,bilinçlice sikerim sizi. / samihazinses
  • Bi kişinin bile şurada"canım tarhana çorbası çekti"dediğini görmedim.Hep mi insanın canı garip İtalyan-Fransız-Meksika yemekleri çeker canım. / mrsbaros
  • Tartışmak ve sevişmek: Bu ikisini sonunda eşit olmak tehlikesinden kaçarak iyi yapabilmek özgüven, kontrol ve deneyim gerektirir. / MuratAykul
  • Anakin'e ne kadar gıcık olduğumu söylemiş miydim? 20.000'in üzerinde midichlorian'ın var olm senin, force ile hatuna meyve yedirmek nedir? / lifelessness
  • sevgili yaptığında eski hayatına shut down modu uygulayan insanın o sevgiliden ayrıldığında o hayata dönüş hakkı yok benim nazarımda. / vdgrl
  • bir erkek çocuğu savaş filmlerinde gördüğü makineli tüfeklere "taramalı" demediği gün büyümüştür. / sitivmakkuin
  • lunaparkta ne dolaplar dönüyor haberiniz var mı? / hakanutku
  • anamın günü var diye babamın boş dükkanda içmesi, sanırım dükkanı niye kiraya vermediğinin bir yanıtı olsa gerek. / samihazinses
  • "...hayır yüzüne de söyledim zaten" yalanı vardır ya..işte hiç yemiyorum onu / a_janedoe
  • yaa sen her zaman oynarsın! denirdi. / islakkarga
  • Yanılgılarımızın cogu,düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacagimiz yerde düşünmekten doğar. / aliikayaa
  • hasretinden bir koli eti cin, on şişe de uludağ limonata aldım bebek. odamdan çıkmıyorum. limonataya bana bana yiyiyorum cinlerimi. / lifelessness
  • "monopoly'nin türkiye versiyonu için oy verin diyorsunuz" ama sonra da çıkıp "ülkemiz üzerinde oyun oynanıyor" diye monopoly'i dava etmeyin. / herbkubilenadam
  • kıraç, türkiye'nin nickelback'idir. / manyetikbant
  • brad'la angelina ayrılıyormuş. ayrılsın. sanki düğünlerine gidip küçük altın taktınız amına koyayım da velveleye veriyorsunuz ortalığı. / samihazinses
  • Angelina ile Brad ayrıldı diye bu kadar üzülmeyin. Evli kalsalar sizi evlatlık olarak almayacaklardı zaten. / mrsbaros
  • insanın aklına kötü bir şarkının takılmasından daha beter olan şey kötü ve sözleri tam olarak bilinmeyen bir şarkının takılması. / vdgrl
  • 16'lık erkek kuzenimi kendince ezmeye çalışan babaannem "ulan sakalların benimkiler kadar bile yok be" dedi. tüm sülale tedirgin. / lifelessness
  • hayatınızın filmi varsa hayatınız yok demektir. / aysikukedisi
  • cümlelerine "ben" diye başlayıp, "sen" diye bitiren insanla sohbet edilmez. ya suçlar, ya övünür, ya aşağılar. / geceleriesen
  • "orospu çocuğu" her dilde güzel bir küfür. google translate'ten hepsine baktım, erinmedim. / samihazinses
  • sebzenin sapını çöpünü ayıklarken,karıştırıp yarar kısmı çöpe,yaramaz kısmı kaba atıyoruz ya;o anlarda beni teselli edicek biriyle evlenirim / kiidra
  • yalnız ve yaşlı insanlara acıyarak bakmayın, muhtemelen gerizekalılarla birlikte olmak istememişlerdir. / aysikukedisi
  • O kadar korkaktım ki,ziline basıp kaçtığım ev bile kendi evimdi. / dumbelek
  • Google Chrome güzel ama simgesi poketopuna benziyor. / fistikcisahap
  • casper reklamında babasının hediyesi bilgisayara, tıpı kazanmaktan daha çok sevinen kız. bu kafayla şüphesiz ki organ mafyasına karışacak. / nolur
  • "Uğruna ölünecek peynir olamaz" diyorsanız, kapandaki fareye bir daha bakın. / MuratAykul
  • Biz bugun babamla poligona gidicektik.Babamin acil ameliyati cikti.Kendimi filmlerdeki babasi futbol macina gelmeyen cocuk gbi hissediyorum. / TheGoddessJr
  • Abbas Güçlü aradı. buraya "sonunda finaller bitti!" yazan ilk 50 kişiyi tespit etmiş, bir dahaki programda konuk olarak ağırlayacakmış sizi. / lifelessness
  • ben bazen biz fakir olduğumuzdan hemen telefonumdan tivitleyemediğim için sonradan notlarımdan tivitliyorum. / aysikukedisi
  • şurada aldığım sosyal mesajları çocukken alaydım, en kral sosyalist olurdum. / samihazinses
  • - Tanrı'ya inanıyor musun? - Bütün bu zırvalıklardan sorumlu olan birisi olsa iyi olur. / MuratAykul
  • ebru sanatıyla uğraşan insanların küfretmesi imkansızdır. düşünsene o güzel desenleri yaparken bir yandan da "amına kodumun boyası" küfrünü? / sitivmakkuin
  • Gece cok parlak olan fikirlerim gunduz niye bu kadar sacma geliyor? / TheGoddessJr
  • dil öğrenmeye başlayanların o dilde bir şey dinlerken arada yakaladıkları kelimelerden sonraki neşesine hastayım. "ne, escuela mı dedi o?" / lifelessness
  • bu akşam da microsoft'tan aradılar (orada sabahmış) Comic Sans'a her küfrettiğimizde bir elemanları ölüyormuş artık. toplatacaklarmış fontu. / borastronaut
  • RHCP tişörtümün üstüne giydiğim süveterin yakasından yalnızca HOT görünecek şekilde çekiştiriyorum üstümü başımı. O kadar ateşliyim ki sorma / reyyankarnasyon
  • Twitter'da liste yapıp içine sadece bir insan koyan kişilerle web kısmına twitter adresini yazanların akraba olduğunu düşünüyorum. / MackRulZ
  • twitterda sürekli followerlarıyla ilgili yorum yapanların çocukluklarına inmeye lüzum yok. bi sevişseler geçecek bu hırs. / vdgrl
  • çok sık tuvalete gitmem; erken yaşta prostat olmamdan değil, demlik demlik çay içmemden ötürüdür. / lifelessness
  • İlkokulda o kadar yaramaz bir çocuktum ki, sürekli köşede tek ayak üstünde dura dura, beni gerçekten leyleklerin getirdiğine inanmıştım. / MuratAykul
  • migros kasa kuyruğunda önümdeki sepetin en güzel parçasını incelerken yakalanırsam çok utanıyorum, marullara domateslere bakarken sorun yok. / sitivmakkuin
  • Üçlü toyluk ikili axel ve nice degisik terimlerle hosgeldin trt3 ve buz pateni. / seranuno
  • Uyumuyorum. goz kapaklarima bakiyorum. / kandanadam
  • meslek hayatına geçince yapacağım ilk makine,kafası güzel insanların mesajlaşmalarını engelleyecek.hatta yatırıp üstünü örtecek.dev hizmet. / kiidra
  • Bu sene yeniden yapmama gerek yok. Geçen sene yaptığım kardan adamı bir şişede saklamıştım. / MuratAykul
  • uykusuz'u alınca önce otisabi'nin son karelerine bakıp "ha iyi bari sevişebilmiş" diyerek devam ediyorum hayatıma. / islakkarga
  • "dudak büzerek çekildiğiniz her fotoğraftan sonra buzullurdan bir parça daha kopuyor. lütfen bu maili 10 kişiye gönder!!!1" Terry Richarson. / lifelessness
  • liboş diyen solcudan tiksinirim. liboş kelimesindeki -oş eki homofobik bir aşağılamadır zira. homofobik solcu mu olur lan? / BurkyBurhan
  • Bileti cam kenarı olmadıgı halde cam kenarına oturanların ,cam kenarı sahibi geldigindeki sürat ifadelerini hiçbirşeye değişmem. / aliikayaa
  • duygusal site açmak, oraya serbest kafiyeli şiirler yazıp, kanayan gül fotoğrafları koymak istiyorum. imzam ise, şimdi sen gidiyorsun ya... / hazalmazal

Nip / Tuck

13 Şubat 2010 Cumartesi § 0

Nefis akşamüstüleri efendim.

Sabah bahsettiğim bir süredir aklımda olan dizi muhabbetine Nip/Tuck ile başlama kararı aldım. Niye Nip/Tuck peki? Oynamakta olan ve bitmiş birçok diziyi yavaş yavaş da olsa tüketiyorum ancak yayınlandığı hafta aksatmadan izlediğim 8 diziden şu an tatilde olmayan 4 tanesinden biri Nip/Tuck ve yazıya başlamadan yayınladıkları son bölüm olan 7x06'yı izlememin etkisiyle kendisini seçtim.

İlk olarak "ne ara 7 sezon oldu ya?" diyenler için ufak bir hatırlatma yapayım. 6. sezonun 10. bölümünden sonra çıkan ilk bölüm 7x01 olarak yayınlandı. Dolayısıyla birden 7. sezonun içinde buluverdik kendimizi. Ve iyice kızışmaya başladı ortalık 7. sezon itibariyle.

(Buradan sonrası spoilerlı)

Başından beri süre gelen ve diziyi orijinal kılan çarpık ikili ilişkiler ve cinselliğin açık açık göz önünde yaşanması hat safhada diyebiliriz artık. Aslında cinsellik eskiye oranla biraz daha geri planda. Onun yerine ana karakterlerin, özellikle Christian-Sean ikilisinin birbirlerine ters düşmeye başlaması üzerinde durur oldu senaristler. Geçen sezonlarda arada bir ortaklığı bozma muhabbeti eden ikili bu sefer fazlasıyla ciddi bu konuda. Özellikle Sean kaldıramıyor, hatta tüm yaşadıklarından tiksinir hâle gelmeye başladı. Kaldı ki birkaç bölüm önce intihar ediyordu az daha.

Çok da haksız değildi onca yaşanandan sonra. Üst üste gelmişti her şey. Julia ile ayrıldıktan sonra çocuklardan uzak kalması üzerine Julia'nın lezbiyen ilişkiye başlaması, tam huzuru buldum derken hiç beklenmedik anda berbat bir sonla biten bir evlilik daha ve bu arada Matt'in saçmalamalara doyamayıp hapis yatıp çıkması derken Christian'ın her hareketi şiddetli kavgalara dönüşmeye başladı. Aynı şeyleri geçtiğimiz sezonlarda yapsaydı Christian, bu kadar üzerinde durmazdı Sean belki ama adam hakkaten limitine ulaştı gibi gözüküyor.

Son olarak kendilerine verilen başarı ödülünü aslında Christian'ın parayı basıp aldığını öğrenmesi üzerine gemileri yakmıştı Sean ama sürpriz bir şekilde Kimber'la yasak bir ilişkiye başlamaları kendini suçlu hissettirdi ve dizginledi kendisini Christian'dan uzak kalma konusunda. Bu arada Christian yine boş durmadı, Sean'ın rızası olmadığı hâlde imzasını taklit ederek yüklü miktarda kredi çekti. Her zaman olduğu gibi ikilinin yine birbirlerinden sakladığı büyük sırlar oluştu yine.

Bu arada Sean'ın yıllardır haber alamadığı kardeşiyle ilgili bir bölüm vardı 6. sezonun sonunda, onu da belirtmek lazım. Sırf Sean'a işi düştüğü için geri dönmüştü ve uyuşturucudan paçayı kurtarmış bir hâli vardı Brendan'ın ama Christian pabucu dama atılacak korkusuyla ne yaptı etti Sean ile Brendan'ın düzelmeye başlayan arasını bir çırpıda tekrar bozdu. Sadece bir bölümlük görmüş olduk biz de Sean'ın kardeşini. Lost'taki Charlie'nin abisini canlandıran Liam'dı bu arada Brendan. İki dizide de uyuşturuyla ilgisi olan bir rolde izledik kendisini.

Araya sıkıştırmak istediğim bir şey var, o da dizinin açılış jeneriğindeki harika parça.

The Engine Room - A Perfect Lie


6. ve 7. sezonun çok yüzeysel bir özeti oldu yukarıda bahsettiklerim. 5. sezonun başında Los Angeles'a geldiklerinden beri pek hayırlı işleri olmuyor diyebiliriz özetle. 18 gün sonra 7x09 oynayacak ve o bölüm dizinin 100. bölümü olacak. O bölüm sonrası için de henüz bir tarih belirtilmemiş. Acaba bir dizi finali mi geliyor diye şüpheliyim, hatta açıklanmıştır belki ama ben duymadım henüz.

Şöyle de bir durum var; Wikipedia dizinin "original runtime", yani yayınlandığı tarih aralığını 3 Mart olarak sınırlandırmış. Diğer devam eden tüm dizilerde başlayış tarihinin yanında 'present' yazıyor devam ettiğine dair. Tam bir bilgim olmasa da kesin olan şey kesinlikle dizinin sonuna geliyoruz artık. Özellikle son bölüm 7x06'da bunun ipuçları verildi. Ortaklığın bozulmasına ramak kalması, Matt'in bir anda nişanlanmış olarak ortaya çıkması ve evlenip kızın ailesinin yanına yerleşeceğini, babalarıyla bir daha görüşmek istemediğini söylemesi, Kimber'ın birkaç bölüm önceki intiharı derken bitmesi gayet normal artık.

Şu güne dek keyifle izledim ama arada çok zorlama bölümler elbet vardı her dizide olduğu gibi. Hatta Los Angeles'a gelmelerinden sonrası ile öncesi arasında fazlasıyla kalite farkı var bence. 5. sezondan itibaren LA'in o göze hitap eden özelliğini iyi kullandılar ama Miami zamanları çok daha iyiydi kanımca. O yüzden yakın zamanda dizinin bitecek(?) olması yerinde karar olacaktır. En orijinal televizyon dizileri arasına altın harflerle çoktan yazdırdı dizi ismini benim gözümde, öyle de kalacaktır.

Son olarak dizinin cast ekibine yukarıda bahsettiğim Sean'ın kötü biten diğer evliliğinde Teddy karakterini dört bölüm Katee Sackhoff (BSG'den Starbuck) ve sonraki beş bölümde Rose McGowan gibi bayıldığım iki hatuna oynattıkları için sonsuz teşekkür ediyorum.

Twitter'dan Seçmeler #4

11 Şubat 2010 Perşembe § 0

Yaklaşık bi' 20 günlük aradan sonra bir diğer Twitter'dan Seçmeler yazımızla karşınızdayız efendim. Yine bir sürü tweet birikti. Gün geçtikçe çılgın, egzotik ve hınzır Twitter insanları keşfediyorum elbet, daha da çoğalıyor ve çeşitleniyor tweetlerimiz. Başlıyoruz!

(1-11 Şubat arası tweetler)

  • Ankara'dayım derken arkadan gelen vapur sesini açıklayabildiğim gün çok iyi bir yalancı olduğumu kanıtladım. / kendimdedegilim
  • Yazdıklarımızı değil de yazmaktan vazgeçtiklerimizi yayınlayan site yapabilseler işte o zaman sosyalleşmenin dibine vururuz.. / murat_aras
  • "her zaman yanındayım canım dostum" yazar her yere ama kolkola fotonuzu kesip avatar yapar kendine feysbuk dostları ah dostları oy oy.. / herbkubilenadam
  • duş başlığı kafama düşer korkusuyla günün stresini atamıyorum yar banyoda. / samihazinses
  • birisi şifremi falan kırınca "bunu hack edilecek ne yaptım" diye veryansın ederim. / aliikayaa
  • olay nostaljiyse benim için en büyük nostalji 96'da başlayıp 98'de biten TİŞÖRT KOLU KIVIRMA modasıdır. herkes rambo gibiydi ya. fena fena. / borastronaut
  • Sevgili Bill Gates, Windowsun beklenmedik bir hata oluştu diyor.Beklediğiniz hatanın gününü söyleyin.Biz Türkler misafirperverizdir... / dumbelek
  • günde 7 defa seviştiğini söyleyen erkek ile,erkeği parmağında oynatabileceğini söyleyen kadının evlenip,ağlak bi yuva kurması tek temennim / geceleriesen
  • eğer namaz kılan biri olsaydım tek abdest ile beş vakti çıkarabilmek için elimden geleni ardıma komazdım. üşengeçliğiyle barışık bir adamım. / lifelessness
  • Göbekte baklava deseni olsun diye spor yaparım, baktım olmuyor,hiç kasmam tulumbaya dümen kırarım. / istiklalakarsu
  • Erkeğin bilime olan merakı "bir gün çıplak gösteren gözlük icat edilecek olm" ile kadının bilime merakı herşeyi merak etmesiyle başladı / dumbelek
  • defter kabının içinde kalan havayım. / islakkarga
  • geçen gün arkadaş ortamının en tipsiz herifi, saatine bakıp "behlül kaçar" dedi. adamın özgüvenine hayran olup, susarak birbirimize baktık. / sitivmakkuin
  • dünyanın en küçük hesabı: "dur bi kere daha çalsın, telefonun başında bekliyorum sanmasın" / kendimdedegilim
  • filmlerde manita duşa girerken kadraj bacaklara gelir, bornoz öyle düşer ya, "üstünde kesin mayo var olm, çıplak değil" demeyin. ağlıyorum. / borastronaut
  • üzerinde "okul defteri" yazan bir defter olsam acayip sinirim bozulurdu. / islakkarga
  • muhabbetin nasıl oraya geldiğini anlamadığım anda break dans yapmamızı isteyen kıza "bırekdım ben dansı yeea" demem hiç hoş kaçmadı sanırım. / lifelessness
  • güzelim kıymalı makarna eve kız atmak isteyen ıssız adamlar yüzünden "bolonez soslu makarna" ya dönüştü. / kendimdedegilim
  • "yatıyorum ben görüşürüz" deyip en az yarım saat daha gizlice bilgisayar başında takılanlar derneği meclis üyesiyim. / borastronaut
  • süperkahramanların "bugün ne giysem" derdi yok. / islakkarga
  • sene 2045 olmuş hala dilindeki piercing'i gösterip eliyle rock yeah hareketi yapanlar var. rak canım rak. ya rak. tamam aaa! / nolur
  • bence Yoda'nın en büyük gücü o kadar zıplamaya rağmen midesinin bulanmaması. / lepetityubbie
  • msnde annem bile awayken benim online olmamdaki eziklik derecesini hesaplayınız. / vdgrl
  • Bugün epey yaşlı bi teyze içini çekti ve örümcekadamın halası olsam daha az stres yaşardım dedi,neden niçin hangisi filan diyemedim hiç. / istiklalakarsu
  • Kulaklıklar sırf siz yolda giderken klip tadı yaşayın diye üretilmiştir. Tek sorun klipte tek kişinin oynaması. / MackRulZ
  • biz lazanyayı garfield'dan öğrendik. / aysikukedisi
  • üzerime oturmayan her kıyafetten sonra istisnasız, "teselliyi başka bedenlerde arayacağım." derim. hiç aksatmam. / lifelessness
  • vitrinine kocaman KAPATIYORUZ yazıp senelerce o dükkanı kapatmayan kolpajcı esnafa olan sevgim her daim bambaşkadır. / borastronaut
  • Orhan Kural hala nasıl Lost'u şikayet etmiyor anlamış değilim. Kapalı alanlarda karaduman kol geziyor. / hakanutku
  • Paso at yarışı ve İddaa oynayan bir kızla tanıştım,ya iddaa tamam da at yarışı ne alaka bacım dedim,ayrıl da git dedi. / istiklalakarsu
  • bi' kız arkadaşım "ben senin sevgilin değil, en pahalı hobin olmak istiyorum" demişti. kredi kartını götüne sokup geri yolladım. hobiymiş... / sitivmakkuin
  • Seni yastığın arkasındaki serinlik kadar seviyorum aşkım, daha ne diyim?! / hakanutku
  • Zeytinyağı şişesinin dökülürken "komili"diye ses çıkardığını düşünen kişiye tıp dilinde reklamcı denir / hakanutku
  • derdimi anlatacak kadar ingilizce, sahilde çalacak kadar gitar, bret pit'in fight club'taki hali kadar vücut. anadolu genci fantezisi. / BurkyBurhan
  • boş zamanlarımda 186 elektrik arızayı arayıp, hal hatır sorarım. / samihazinses
  • Bilkent anadolunun sen yüce bir dağısın. Dağın başısın hem de. Kurtlar bile inmiyor, çıkıyor sana. / TheGoddessJr
  • az önce yıkamaya üşendiğim über kirli tabağı sırf zevk olsun diye kırdım. böylece yıkamaktan da kurtuldum. o derece burjuvayım. / lifelessness
  • Ofsayttan doğan endirekt serbest vuruşun babası belli olmadığı sürece bu futbol adam olmaz arkadaş / hakanutku
  • tüm hayatını youtube videolarına "arkadaşlar arkada çalan parçanın adı ne?" yorumu yazarak geçiren insanlar var. insanın içi acıyor. / borastronaut
  • devlet artık internet ve cep telefonu faturalarına "aq vergisi" ekleyecekmiş. sürekli "aq" yazanlar bildiğin sıçtı. iyi de oldu. / borastronaut
  • Ülkemin teenage gençleri, sevgili ararken gösterdiği azmi çabayı bilimde sanatta gösterse,uzayda klasik müzik festivali düzenlerdi ülkem. / istiklalakarsu
  • "kıskançlık dozunda iyidir" diyenlere, dozunda siyanür verip, iç iç demek istiyorum. / geceleriesen
  • Ayşeözyılmazelin twittleri, lise 1 e yeni geçmiş, sınıf başkanına aşık, slowturk dinleyen kaysı memeli ergen kız iletileri gibi... / PuCCaa
  • "alınan dosyalarım" klasörünüzdeki sahipsiz mp3'leriniz nakit karşılığı alınır, takas edilir, değiştirilir. emesen ticaret ltd şti / borastronaut
  • şu ülkede almayacağı hâlde marketin balık reyonunda saatlerini harcayan o kadar çok baba var ki, toplaşsalar tek başlarına iktidar olurlar. / lifelessness
  • Bir twiti ilk RT edeni seviyorum. Adam risk alıyor. 20-30 RT almış twite sürü psikolojisiyle takılana hiçbir şey demiyorum. / hakanutku
  • seri katil; kurbanını çok hızlı öldürendir. / geceleriesen
  • kadınlarla canımlı cicimli, erkeklerle abili mabili konuşurum. saygıda sıfır hatayla oynamak? evet bebek. / kandanadam
  • kadınlar paraya tapar dediler, yıllardır para koleksiyonu yapıyorum. albüm doldu her yer. biri de çıkıp demedi, biriktirmiycen verecen diye. / geceleriesen
  • dizi senaristlerinin akını ile kitapçılarda türk edebiyatı bölümleri boşalmış. / islakkarga
  • Arkadaşın çocuğu "ben büyüyünce doktor olucam " diyince öbür çocuk altta kalmamak için "ben hastane olucam" dedi. Abovvv! Vizyona bak! / hakanutku
  • yeni bir harf icad ettim. "şapkalı ü" "^ü" şimdilik üstünde yer olmadığından soluna koydum şapkayı, okunuşu işe "üöğ" gibi, biraz karmaşık. / sitivmakkuin
  • dün şarkının 'yetmiyor sevişmeler yetmiyor' kısmında höyküren iki kadını nerdeyse ben eve atacaktım. yetmeyebilir tabi. yazık, günah. / kiidra
  • Konami müdürü aradı. "zamanında W. Eleven oynarken R.Madrid'i alıp R. Carlos'u forvette oynatanları tespit ettik, ansızın gelebiliriz" dedi. / lifelessness
  • Meclisi liseye çevirmiş herifler. Gerizekalı ergenler sınıf basar, bunlar vekil odası basıyor falan. Tuvalette de sigara içtiler mi tamamdır / reyyankarnasyon
  • Tanrı,dile benden ne dilersen diye karşınıza çıksa alayınız korkudan altınıza sıçarsınız.Bırakın barış,huzur,mutluluk sağlık ayaklarını / dumbelek
  • Bu Şafak Sezer'de itici bir taraf var ama ne olduğunu tam çözemedim diyenler birleşse ,iktidara yürür sanki. / istiklalakarsu
  • önceki rüyalardan birinde çalıştığım hayali bi' dersten, dün gece rüyamda sınava girdim. iyi geçmedi. / islakkarga
  • tembel olmanın en güzel yanı, düşünecek çok vaktin olmasıdır. / geceleriesen
  • oscar ödül törenine ve tükenmez kalem silgisine inanmadığım gibi, sevgililer gününe de inanmıyorum. / islakkarga
  • telefonu ele alıp alıp bırakmanın kardeşidir msn penceresini açıp açıp bir şey yazamamak. / lifelessness
  • gerizekalı çıkarım korkusuyla hiç çözemedim IQ testlerini. / samihazinses

Top 3 : Jeff Buckley

§ 0

Merhabalar, güzel insanlar.

Tüylerim diken diken ve biraz da rahatsız başlıyorum işbu yazıya. Son zamanlarda pek ağrılı sancılı günler geçirsem de sürekli arkadaşlarla olmak iyi geldi sanki. Mesela dün ve ondan önceki gün, uzun zaman sonra gece 12 olmadan attım kendimi yatağa bel ağrısından. Yine bu zamanlarda Jeff abim vardı beni yalnız bırakmayan. Hoş, onu dinlemek beni iyileştiriyor mu yoksa daha mı kötü yapıyor henüz çözebilmiş değilim.

Efendim, Jeff Buckley ile ilgili bir şeyler yazmaya gerek yok. Her seveni, dinleyeni gibi ben de genç yaşında çekip gittiği için fazlasıyla kızgınım kendisine. Elbet bir o kadar da üzgün. En azından biz onu dinlemeyi bir ömür sürdürerek görevimizi yerine getirelim deyip başlıyorum sıralamaya.

İlk sırayı Lover, You Should've Come Over'a veriyorum tereddütsüz. 6:43 dakika boyunca sizi ordan oraya vuran bir şarkı kendisi. Sözler, eşsiz. Müzik zaten tarifsiz. Peki ya şarkının sonlarına doğru iyice coşan Jeff'in sesi? Mükemmelden öte. Uzun şarkı sevmeyen beni bile repeat manyağı yaptırıyor.

Grace, çok daha hareketli ritme sahip nefis bir diğer şarkımız. Aynı zamanda 1994'teki albümün ismine sahip. Bu şarkıyı Jeff Buckley değil de başka birisi söylese eminim bu kadar etkilemezdi beni. İnanılmaz vokal gücü olduğu ortada Jeff'in ancak Grace'de çok daha ortaya çıkıyor kanımca ve dolayısıyla şarkıyı apayrı bir boyuta taşıyor böylece.

Son sıra Forget Her'ün. Normal şartlar altında Everybody Here Wants You alacaktı muhtemelen bu sırayı ama günün anlam ve önemi dolayısıyla Forget Her ilk üçümüze çok sağlam bir kapak atmış bulunmakta ve uzun süreler de burada olacak gibi.

Tabii bahsetmeden olmaz, bir de Hallelujah gibi bir parça mevcut. Jeff Buckley'in muhteşem sesiyle dinliyor olsak da birçoğumuz, bence bu şarkıyı Leonard Cohen ile anmak çok daha hoş oluyor.

Duygusal Olduğu Kadar Sarkastik

8 Şubat 2010 Pazartesi § 3

"dün bizim eve iki kız arkadaş geldi. kapıdan girmeleriyle benim tek bir işaretim doğrultusunda orkestranın eğlenceli müzik çalmaya başlaması aynı ana denk geliyor.

en son ne zaman dişi ve akranım olan bir türdaşım benim odama geldi, cidden hatırlamıyordum. bu yüzden parası neyse verdim, günün 12’şer saati çift vardiye şeklinde iki orkestra tetikte bekliyor; olur da bir karşı cins odama girer diye.

efendim, ben limonatamı verdim, çayımı yaptım. üzerine hoş sohbetimi esirgemeyip gayet formda olduğumu gösteren esprilerle tüm akşamı süsledim. güldük eğlendik. “ilahi erhan” cümleleri eşliğinde omzuma dokundular, “sen bizi güldürdün, allah da seni güldürsün” dercesine ışıldıyordu gözleri.

elbet saatler ilerledi ve kalkmak zorunda kaldılar. ısrar etmedim kalmaları yönünde. tamam bugünü uzun zamandır bekliyordum ama benim de prensiplerim vardır, ağırdan satarım kendimi.

ayakkaplarını giyerkene hanım kızlarımız dedim ki kendilerine;“bakın 5. ve en üst kattayız. aşağı inene kadar yapabildiğiniz kadar gürültü yapın. tüm komşular sesinizi duyup ‘erhan eve kız atmış’ desinler. ertesi gün göz göze geldiklerime kıvanç dolu bakışlar atabileyim.

birisi merdivenlerde bağlıyordu bağcıklarını. dediklerimi idrak etmeye çalışırken bir anda gülmeye başlaması ile kendisini kaybedip 3 saniye sonra sonunun orası olacağı yuvarlanışı gerçekleştireceğinden henüz haberi yoktu. onu tutmaya çalışırken diğer kızın da dengesini kaybedip beraber düşeceklerini ise ben bile düşünememiştim.

ama oldu.

merdivenlerin sonuna vardıklarında, yukarıdan bakınca hangi kol hangi vücuttan çıkıyor, hangi kafa hangi vücuda ait belli değildi. çok geçmeden de ortalık kan gölüne döndü ve ben kalabalık toplaşmadan eve kilitledim kendimi.

bugün annemle konuştum. baya gürültü yapmış kızlar. sağolsunlar. apartmanı aşıp 5 mahalle öteye namım yayılmış. annem olay unutulana kadar evden çıkmamamı söyledi. ben ise çatıdaki zeplinime atlayıp uçuzlamayı düşünüyorum buralardan. ama mahallenin piçleri sapanla zeplinimi patlatırlar diye de korkmuyor değilim."