Archive for Şubat 2011

OSCAR 2011

28 Şubat 2011 Pazartesi § 1

En iyi film ve en iyi yönetmen ödülünün The Social Network cephesine gideceğini düşündüğümden ne törenin başına şevkle oturdum, ne de gecenin bitiminde bloga bir şeyler yazma niyetim vardı. Fakat çok daha hak ettiği üzere The King's Speech aday olduğu en önemli kategorileri silip süpürünce, bana da bir şevk geldi ve Oscar sonrası uykusundan uyanır uyanmaz geldim buraya.


Aman aman bir tören kesinlikle olmadı. Çok daha enerjik olmalarını beklediğim James Franco-Anne Hathaway sunucu ikilisi akşamın açılışındaki önceden hazırlanmış parodi dışında çok pasiftiler. Franco'nun yüzünden sempatik gülümsemesi hiç eksik olmasa da çok tedirgin gözüktü bana sürekli. Sahneye, hatta hiçbir yere tam olarak yakıştıramadığım, güzel mi çirkin mi bir türlü karar veremediğim Hathaway ise kendi çapında eğlendi sanki hep. 2009'da Hugh Jackman'ın tek başına ve muhteşem sunduğu Oscar'ın ardından uzun süreler ödül töreni sunucularına burun kıvıracağım galiba ben. Buna ek olarak ne akılda kalıcı teşekkür konuşmaları ne de acayip eğlenceli diyaloglar oldu ödülü veren-tanıttığı adaylar-konuklar arasında.

Törenin başlarında The Fighter ile en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan Melissa Leo'nun "mala bağlamış" hâlleri ve konuşmasında ağzından küfür kaçırması unutulmayacaktır. 1960'daki ilk yapımında Spartacus'ü canlandıran 94 yaşındaki veteran oyuncu Kirk Douglas gecede iz bırakan başlıca isimdi yaptığı konuşma ve esprilerle. Banksy'nin ödül alıp almayacağı, alsa da kendini gösterip göstermeyeceği konusu neredeyse hiç açılmadı, nitekim ödülü de alamadı. Sadece Justin Timberlake ödül sunmak için sahneye çıktığında "Ben Banksy'yim" esprisi yaptı bu durumla ilgili olarak. Çoğu ödül de beklendiği gibi dağıtılınca, karşılaşma boyunca sadece birkaç pozisyonda kaleciyle karşı karşıya kalınmış 0-0 biten bir maç gibiydi tören benim için.

Bireysel oyunculuk dallarında favori gösterilen, Golden Globe'da ödülleri evlerine götüren dörtlü beklendiği gibi Oscar'dan da galibiyetle ayrıldı ve yukarıdaki görüntü çıktı ortaya. Colin Firth bu ödüllerde en bâriz olandı bence ve birçoklarınca. Herhangi bir şaşırma emâresi göstermedi zaten adını duyunca. Son yıllarda sürekli göz önünde olan oyunculardan "Tam bir İngiliz beyefendisi" kalıbına bu kadar uyan başka bir adam daha yoktur heralde. Geçtiğimiz yılki adaylığı A Single Man'de de harika performansı vardı. Seviyoruz kendisini. Diğer üç adaylıkta sadece belki bir Helena Bonham Carter sürprizi olabilir diyordum ama Melissa Leo kaptırmadı ödülü. Natalie Portman ve Christian Bale için kısaca şunu söylemek lazım; yıllardır hak ettikleri ödülü yine hak ettikleri bir senede söke söke aldılar.



Christopher Nolan'ın aday bile gösterilmediği en iyi yönetmen dalında -Fincher ağır bassa da- "bari Aronofsky alsın" diyordum. Aronofsky kazanamadı ama Tom Hooper koptu geldi aldı ödülü. Tek ve en büyük sürpriz buydu denilebilir. Teşekkür konuşmasında filmi ona annesinin bulduğunu söylemesi "Ulan ne analar var" dedirtmiştir heralde birçok kişiye. Hooper en iyi yönetmeni alınca ve üstüne en iyi film adayları The King's Speech'de Colin Firth'ün yaptığı konuşma eşliğinde tanıtılınca, o dalın da galibi az çok belli edildi. 12 adaylıkla en çok dalda ismi geçen The King's Speech, en iyi özgün senaryo, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerine en iyi filmi de ekleyerek dört önde gelen dalda zafere ulaştı. The King's Speech'e görüntü ve ses dallarındaki dört ödülüyle Inception eşlik etti. Onu da üç ödülle The Social Network izledi. Gecede birden fazla ödül kazanan diğer filmler ise Alice in Wonderland(en iyi sanat yönetmeni, kostüm tasarımı), Toy Story 3(en iyi animasyon, en iyi özgün şarkı) ve The Fighter(en iyi yardımcı erkek ve kadın oyuncul) oldu.

Şöyle bir bakınca; kavgasız, gürültüsüz bir tören ve gayet âdil ödül dağıtımı yapılmış gözüküyor diyebiliriz genel bir özet olarak. Ama bana dokunan durumlar yok değil. "Oscar'ı kim ciddiye alır ya" deyip de hiçbir detayını kaçırmayanlardan biri olarak, daha baştan Christopher Nolan'ın aday gösterilmemesi kesinlikle saçmaydı benim nazarımda. Inception'ın en iyi film için adının bir kere bile geçmemesi o kadar koymadı mesela. The Social Network'ün en iyi filmi alamamasına ne kadar sevinsem de David Fincher daha ne kadar eli boş dönecek Kodak Tiyatrosu'ndan bilmiyorum. Ben utanır oldum adamın adına vallahi. Aronofsky desen, 1-2 film sonra aldı aldı, alamazsa o da Fincher'ın izinden gidecek gibi geliyor bana yıllarca. Son olarak şöyle garip bir durum var; True Grit 10 adaylıkla en fazla aday gösterilen ikinci filmdi fakat elleri boş ayrıldılar geceden. Gerçi Coenler aldı alacaklarını yıllardır, o kadar da umurlarında değildir heralde.


Günlerdir taslaklarda Radiohead'in yeni albümüyle ilgili bir yazı duruyor. Yazdım bitti ama yayınlayamadım. Olmadı istediğim gibi. Sildim sonra ve araya Oscar girince de bir şeyler yazma ihtiyacım giderilmiş oldu. Uzun, nasıl gelişeceği ve dönüş tarihi belli olmayan yolculuklara çıkacağım zaman düşüyor çenem sanırım. Görüşmek üzere.

Müzik Video: Radiohead, Bright Eyes, Cut Copy, Moby

22 Şubat 2011 Salı § 0

Radiohead - Lotus Flower

Bright Eyes - Shell Games

Cut Copy – Need You Now

Moby - Be The One

Black Widow Gone Wild

§ 0

Vintage DC Superhero Posters

21 Şubat 2011 Pazartesi § 0





Minimalist Pokemon Wallpapers

19 Şubat 2011 Cumartesi § 0





[Via]

Beşini aldım ben ama sitede 493 pokemonun her biri için ayrı ayrı yapılmış duvar kağıdı var, hepsi de birbirinden nefis. Bakınız.

The Four Properties of Movie Vampires

§ 0


[Via]

Müzik Video: James Blake, She & Him, The Veils, Crystal Fighters

15 Şubat 2011 Salı § 0

James Blake - The Wilhelm Scream

She & Him - Don't Look Back

The Veils - The Stars Came Out Once The Lights Went Out

Crystal Fighters - At Home

8-Bitscapes

12 Şubat 2011 Cumartesi § 0








[Via]

Fragman : X-Men: First Class

11 Şubat 2011 Cuma § 0

Best Picture Oscar Nominees in Lego Form

1 Şubat 2011 Salı § 0

Winter's Bone
True Grit
Toy Story 3
The Fighter
The Social Network
The King's Speech
The Kids Are All Right
Inception
Black Swan
127 Hours

[Via]