Archive for Mart 2010

Top 3 : Arctic Monkeys

29 Mart 2010 Pazartesi § 1

Photobucket
Neredeyse on gündür buraya uğramamamın nedeni çok şahsi olaylar. Yok yahu, baştan vereyim gizemi de unutturayım yokluğumu dedim. Hemen özetleyeyim; bu haftanın 3-4 gününde evde değildim, diğer günlerinde de evde ya oyun oynadım ya dizi seyrettim. Bu yani özel sebebim.

Aslında bu Top 3'ü biricik arkadaşım Şeyma'ya yaptırasım vardı. Kendisi gördüğüm en büyük Alex Turner/Arctic Monkeys severi olduğu için ben hiç karışmayayım olaya diyordum ama şimdi ona üç şarkı söyle desem, söyleyemez. Hayır on tane desem, onu da yapamaz biliyorum. En azından 15-20 şarkı söyler, kırıcı konuşurum kendisine. Olmaz yani. Yine de yorum olarak bırakır favorilerini.

Hoş, benim de geri kalır yanım yok Arctic Monkeys'i üç şarkıya indirme hususunda. Çünkü ortada tarifsiz biri, Alex Turner var. Üç albümlük Arctic Monkeys, bir albümlük The Last Shadow Puppets kariyerinde adamın bir tane mi kötü şarkısı mı olmaz, bir tane mi kötü vokâli mi olmaz arkadaşım. Hayran olmamak elde değil adama. Adam dediğimiz de 1986 doğumlu ve grup ilk albümünü yayınladığında sadece 20 yaşındaydı. Gruptaki diğer üç elemanın ikisi 21, biri 20 yaşındaydı. Onlar da "az hırlı değil" annemin deyimiyle.

Radiohead yazısında yaptığım hinliğin bir benzerini burada yapacaktım aslında. Her albümden üçer şarkı seçme gibi bir şeydi bu ancak sonra vazgeçtim. Yine de âdil bir dövüş olsun diyerek üç albümden üç şarkı seçeceğim. Kısacası yine çıkamadım için işinden. Allah belamı versin, ayak yapıyorum bi' de size.

Whatever People Say I Am, That's What I'm Not benim için 2000li yılların en müthiş albümlerinden biridir. Her şarkısı ayrı gerçekten. I Bet You Look Good On The Dancefloor gibi bir şarkı var ki ortada, ne desek boş. Dancing Shoes da aynı şekilde. Belki de kimsenin favori olarak seçmeyeceği A Certain Romance diyorum ama ben. Çözemediğim bir şekilde çekiyor o şarkı beni kendisine.

Favourite Worst Nightmare albümünü genel olarak vasat bulsam da Fluorescent Adolescent'ı bulundurmasından ötürü bile ayrı bir paha biçebiliriz albüme. Seçimim bu şarkı kesinlikle. Ayrıca Şeyma olsa bu albümden bir de This House Is A Circus'ı da seçerdi kesin. Ben de severim, güzel şarkıdır.

Geçen senenin en iyi albümlerinden biri olan Humbug, Arctic Monkeys'in ilk iki albümünden biraz daha farklı diyebiliriz. Buna rağmen ilk dinleyişte dâhi My Propeller ile Crying Lightning'i ayrı bir yere koyuyorsunuz. Benim seçimim ise Crying Lightning. Gizli favorim ise Cornerstone.

Tekrar eski tempoya döner blog sanırım önümüzdeki günlerde. Hatta geceye yetiştirebilirsem yeni bir seri ile geliyorum. Yarısını yazdım, biraz uzun olacak ancak ben keyif alacağım gibi o serinin yazılarından. Dur bakalım.

Selametle.

Bir Pet Bardağın Günlüğü

20 Mart 2010 Cumartesi § 2

Sevgili Günlük,

Bugün yine ben ve arkadaşlarım için beklenmedik bir tören düzenlendi. Aramızdan pek çoğu hüzünlü bir ayinle kurban edildi. Kullanılmayan ben ve birkaçımızda hafif bir hüzün olsa da başka seramonilerde boy göstereceğimizden adımız gibi eminiz.

Apartmanımızın tontiş mi tontiş sakinlerinden Necmi Dede bugün aramızdan ayrıldı. Altı katlı apartmanımızın en üst katındaki yalnız yaşadığı evinden her gün inip çıkmak zorunda kaldığı onlarca merdivene rağmen hiç vazgeçmedi Necmi Dede. Alt kattaki evlerden biri boşaldığında hemen oraya yerleşmesi yönünde ısrar ediyordu yöneticimiz Albay Kemal ama "Olsun yeğenim, bana da sipor oluyor." diyordu Necmi Dede her seferinde.

Tüm apartman "Hey maşallah dedeme, sen bizi öldüreceksin vallahi" diyordu kendisine ama gel gelelim ecel ona gece uykusunda uğramış. "Acı çekmeden göçtü gitti zaar" klişesini kullanmaya hazır mahalle teyzelerinin beklentisini de karşılıksız bırakmadı böylece DSİ'den emekli memur Necmi Dede.

Dedenin hemen alt katında ev sahibem ve onun evde kalmakta ısrarcı kızı birlikte yaşıyorlardı. -Kocasına ne olduğunu başka bir gün yazarım size-. Necmi Dede'nin ölüm haberini alır almaz ev sahibem Nurten ve kızı Nihal birazdan evin ziyaretçilerle dolup taşacağını kestirmiş olacaklar ki hemen şerbet olayına girdiler. E bizi de bi' heyecan sardı tabii. Ne zamandır kullanılmıyorduk.

Nihayetinde mahalleli dışında pek yakını olmayan Necmi Dede'nin evine gün içerisinde 15-20 kişi geldi ve biz pet bardaklar beklediğimiz ilgiyi yine göremedik. Ben zaten iç içe geçmiş kulelerin bir tanesinin çok altlarındayım. Üstümden bir kuple kullanılsa da yenisini ekliyor işgüzar Nihal ve bana hiç sıra gelmiyor.

Öylece bekliyorum benim için hazırlanan müthiş içilme anını. Bıyıklı bir adama denk gelip son hatırladığım onun sigara kokulu bıyıkları mı olacak, yoksa gül dudaklı bir kadının çilekli parlatıcısı sayesinde ışıl ışıl mı sona erecek hayatım? Tüm bu sorular canımı sıkıyor son günlerde. Beklemek işleri çok zorlaştırıyor.

Neyse, öptüm günlüğüm seni. Görüşürüz yine.

Twitter'dan Seçmeler #8

18 Mart 2010 Perşembe § 1

2.5 ayda 8 yazı olmuş. Ay sonuna kadar da 9 olur muhtemelen ve ilk yazıda bahsettiğim '10 günde bir seçme' muhabbeti de hemen hemen gerçekleşmiş olur.

Bu arada, hafta içinde izin alınmadan kullanılan tweetlerden oluşan bir Twitter kitabı basıldığı baya konuşuldu. Umursamayanların yanında doğal olarak ortalığı birbirine katanlar da oldu. Ben bu seriye başladığımdan beri denk geldikçe tweetlerini kullandıklarımdan izin alıyorum ama herkesle irtibata geçmedim. Açıkçası çok da kasmadım çünkü ne ben bundan maddi bir kazanç sağlıyorum ne de yazılanlar benimmiş gibi aktarıyorum. Hatta bi' nevi reklamınızı yapıyorum. Ha ama denk gelir de okuyanınız ve "Benden izin aldın mı götüm?" diyeniniz çıkarsa ses etmeniz yeterli. Üşenmem, arar bulur ve silerim şu zamana kadar kullandığım tweetlerinizi.

(6-16 Mart / 60 tweet)
  • Erken seçim oluyor ama hiç geç seçim olmuyor.Bi parti de çıkıp"naylon bayraklar hazır değil,otobüsleri de boyamadık,1sene geçyapalım"demiyor / istiklalakarsu
  • "flört"ünü gördüm. ve arttırıyorum. / islakkarga
  • Ne mutlu kazandığı Oscar ödülleriyle langırt masası yaptırana. / bulentustun
  • yetişkinlerin de "biz yapmadık, sabahçılar yapmış" gibi kusursuz işlenmiş bir yalana ihtiyacı var, her açığı kapatır türden. / hoanes
  • Taş deyip geçme! Atılan tek taş ülkenin, takılan tektaş erkeğin/kadının hayatını karartır. / hakanutku
  • bugün derste kendini kaptırıp birden "ooo yeaaah" diyen öğrenciye dönüp "sana puanım dokuz kanka" dedim. / vdgrl
  • yeri geliyor takımda en önemli işi yapıyorsun ama sıfatın "adeta bir emniyet sibobu". sibop lan. pii. düşmanıma verme ulu rab. / lifelessness
  • "Aşk biriktirmektir" dedi arkadaş, o ne lan, ne demek ki şimdi bu dedim. Özlü sözde yeniyim, üstüme gelme dedi. / istiklalakarsu
  • ölüp de sorguya girdiğimde benim de sorularım olacak tabii ki, ilki meselâ ; "ben fenerliyim, çektim cezamı di mi abi?" / stvmcqn
  • Hayatım boyunca, içtiğim suyun bardağın dibinde kalan birkaç damlasını annemi ıslatmak için kullanacağım. Söz veriyorum. / iremdogan
  • Sabah anneme "Bugün kadınlar günüymüş anne" dedim."Ne günü oğlum,bizim gün haftaya Şaziye'de.Onun evde toplanacağız" diye cevap verdi. / hicyoktaniyi
  • bir zamanlar şöyle bi şarkı vardı; "Allahım feryadımı artık duysan diyorum.." bu ne samimiyet?! ukalalık diz boyu / hakanutku
  • Asma kilit kullananlar twitter esnafı mı? / bulentustun
  • rt yapılan bir tweet'deki harf hatasını farketmenin ızdırabı, vapurda bin kişinin içindeki umumi tuvalette sıçarken bile yoktur. / stvmcqn
  • Ben kendimi bile kandırırken, sen nasıl oluyor da banıyorsun? / mayoneziseverim
  • Ankaralı kızlar bakımlı ve güzeldir. Cunku fön 3, bilemedin 5 lira. lakin bir konuştular mı : gelsin "la bebe"ler, gitsin "amuğa goyim"ler / mahallebaskisi
  • "Hakem hakkında konuşmam" diyip arkadan hakeme sokuşturan yönetici "karımı aldatmam" diyip her gece toplantısı çıkan işadamı olmasın sakın! / hakanutku
  • "Yılın 'Gece sessiz olayım derken sakarlık yapıp şangır şungur bir şeyler devireni' " şeklinde ödül olsa her sene istinasız bana verilirdi. / mrsbaros
  • "belki bi' kızla tanışırım ve sevişmek ister" kafasıyla yün fanila giymedikleri için elleri cebinde tir tir titreyen onlarca genç görüyorum. / fuckofficially
  • birisine sağol yerine, mersi bokumu ye diyip kendini sempatik sananlar var hani. işte bu insanlara acımayın vurun. / aliikayaa
  • bölgesel kilo almaktan şikayet eden arkadaşımın,amfi ortasında 'sürekli götten alıyorum, bi götten versem rahatlayacağım' çıkışı hoş olmadı. / kiidra
  • din yoluyla bulaşan hastalıklar için: uhrevi hastalıklar hastanesi / geceleriesen
  • abim ankara'dan her geldiğinde, hiç bir zaman bayram havası olmadı evde. hoş geldin dedik, iyi ki geldin dedik, o kadar. / samihazinses
  • eskiler "futbol günah, başımıza taş yağacak" derlerdi. diyarbakır -bursa maçında anladık ki meğer haklıymışlar / hakanutku
  • evde tek başına takılırken, kendilerini bir kameranın çektiğini hayal edenler, birleşin!!! sen de lan it, biliyoruz işte ne bok yediğini. / stvmcqn
  • Yere düşen bir ekmeği üzerine üfleyerek yenebilir hale getirmek,sadece biz Türklere bahşedilmiş bir özelliktir. Nefesimiz bile hijyen dolu. / hicyoktaniyi
  • Sabah sahilde birbuçuk km yürüyüş yapıp, akşama kadar kısır börek kek dolma yiyen yaklaşık 10 milyon göbekli ev kadını vardır ülkemde. / istiklalakarsu
  • hiçbir içecek daha serinletici değildir; güneşin alnında yapılan mahalle maçının devre arasında sepetle sarkıtılan su kadar. / hoanes
  • istediğin kadar "Gandhi Kemal" diye gaz ver, başbakan olunca hepsi "İndiragandi" / hakanutku
  • Anne babası yeni boşanmış 5 yaşındaki çocuğa önce “babanı özlüyor musun” 3dk sonra da “cici baba ister misin” diye soran teyze çok şişmansın / oylumyildir
  • izcilerin başında "oymak beyi" varsa, arkadaş ortamlarında da sürekli milletin sigarasından alan "otlak beyi" var. severiz yine de, candır. / borastronaut
  • Twitter is overcapacity!!! Becasue too many tweets about NİHAT DOĞAN. Please wait a moment and try again or KILL NİHAT DOĞAN!!! / herbkubilenadam
  • Artık çocuklar yorganı başıma kadar çekeyim de Freddy gelmesin değil, lady gaga gelmesin diyorlarmış. Freddy'nin kazağı güzeldi en azından. / mayoneziseverim
  • Annem bir şişe Smirnoff Green Apple almış. Büyük şaşkınlıkla "anne ne yaptın sen ya?!" dedim. "İç bitir yarına, yağ şişesi lazım bana" dedi. / lifelessness
  • Ulen bu kız neden camdan ayakkabı giyiyor diye sorgulama,ev ev gez onu ara,angut musun çokoprens misin?! / istiklalakarsu
  • "Yarın ne giyeceğim" kaygısı bir kadını,"akşama ne yiyeceğim" derdi de bir erkeği bitirir.Birini giydirip,öbürünü doyurmadan huzur arama. / hicyoktaniyi
  • inat ettim firefox her çöktüğünde hata raporu gönderiyorum. siktirgit chrome kullan mal diye mail atmadıkları sürece göndermeyi planlıyorum. / hoanes
  • Bir kadın orgazm olurken "tanrımmm" diye bağırabilir, bir erkek bunu yapmaz. Erkek sadece aşkı değil, inançlarını da sekse karıştırmaz. / MuratAykul
  • bi gün bi siyasetçi "atatürk, allah, vatan, bayrak, şehit" laflarını hiç kullanmadan bi şeyler anlatmayı becerebilirse işte ona oy veririm. / herbkubilenadam
  • Tanrım, ne zaman yazdığın kitaplardan birini okusam, hep benim yaptığım şeyleri eleştiriyormuşsun gibi geliyor. / MuratAykul
  • Ekmek almak için en çok ekmek elleme rekoruna şahit oldum bugün. Bi teyze tam 17 ekmeği elledi, 3'ünü hafif yokladı,1'ini aldı. / istiklalakarsu
  • Berbere dedem götürmüşse üç numara alabros modelden kaçışım yoktu..Artık var..Berber taburesi üstünde dedemin güldüğü yaştayımm zım zım zım. / bulentustun
  • "Başarmak için önce o şeyi isteyeceksin" derler. Sonra bi' de "bir şeyi çok istersen olmazmış aga" diyorlar. Ne yapacaz olm lan karar verin. / lifelessness
  • son aylarda rapidshare'den dosya indirmek için free user slot bulmak, kafama göre sevgili bulmaktan bile daha zor hale geldi. ciddiyim. / borastronaut
  • 'fışfış kayıkçı/ kayıkçının küreği/ hop hop eder yüreği' ninnisinin erotizmini yeni farkettim; kızgınım, kırgınım. işte bu oluyor tüvi. ühü / kiidra
  • Başbakan, Roman Açılımı yaptı. AB'den ümidi kesti, Abe sürecine hız verdi. / hakanutku
  • "nisanda istanbula gelebilirim" dedim, "senin kiev'in de istanbul zaten" dedi. anladınız siz onu. / vdgrl
  • "erkeklerle daha iyi anlaşıyorum yaa" diyen kızlar, parti kursa iktidar olur. gücünüzü yadsımayın. / hoanes
  • "bilgisayarı kapattıktan sonra torrent indiğini hatırlayıp kahrolanlar ve yeniden açılmasını beklerken kaçan uyku" albümüm çıktı. alın. / borastronaut
  • Düz adamın, ıssız adamdan tek farkı sevismemesi sanırım. / aliikayaa
  • Aşk,aşağıdan yukarıya çıkar.Bacaklarda bir titremeyle başlar,midede kramplara dönüşür ve oradan kalbe yerleşir.Beyninize ulaşırsa yok olur. / hicyoktaniyi
  • Hey sen! Facebook'a "feys" diyen adam, evet sen. Twitter'a da "twit" diyorsun değil mi? Aha aha kaçıyor la, yakalayın şunu. / lifelessness
  • "of gözüme güneş geliyor" diye yakınan güzel işyeri arkadaşına saate göre "akşam/sabah güneşi güzele vurur" diyen yavşak, karar ver it! / stvmcqn
  • anı: labda öğrencime "o müziği dinleme" dedim. "ingilizce değil diye mi?" dedi. "hayır manga dinlemeni istemediğim için" dedim. eğitim şart. / vdgrl
  • Dünyada bir nesneye verilmiş en iddialı isim, "tükenmez kalem" olsa gerek. / MuratAykul
  • Bir erkeğin boşalmaktan sonra en çok tatmin olduğu an: otoparkta yer bulmaya çalışırken bir arabanın yerini boşalttığını fark ettiği andır / hakanutku
  • Ne uykudan yeni uyanmış şiş gözlü makyajsız kadın ne de başka bir şey. Bir kadının en çirkin olduğu an saçında boya ile beklediği andır. / mrsbaros
  • konuşmadan da anlaşabilmekse eğer aşk; dia'da ki kasiyer çocukla yüzyılın aşkını yaşıyoruz. görür görmez 2 büyük rakıyı getiriyor kasaya. / samihazinses
  • dişçiyle olan randevudam öncesi dişlerimi fırçalama huyunu,annemin temizlikçi teyze gelmeden önce evi temizlemesi huyundan kaptım. / aliikayaa
  • Onca zamandır annemin ve babamın konuşma hatalarını düzelttim ama az önce annem noktayı koydu sanırım: "Sana konuşmayı kim öğretti acaba?" / lifelessness

Kızdırmayın Ferrari'yi

15 Mart 2010 Pazartesi § 0

Son yılların en kötü sezonunu geçirmekteyken "tüm planlarımız gelecek sene için" diyerek araçlarını geliştirmeyi sezon ortasında bırakan Ferrari, 2010'un ilk yarışında duble yaparak boşa konuşmadıklarını gösterdi herkese. Ferrari'deki ilk yarışında 1. olan Fernando Alonso'dan mutlusu yoktur muhtemelen dünden beri. Ama bence asıl Felipe Massa bulutların üzerinde şu an. O kazadan kurtulması, kendini bir an önce toparlaması ve sezona 2.lik ile başlaması müthiş moral vermiştir kendisine. Alonso, Massa ve Ferrari üçlüsünden daha da mutlusu varsa, o da biz Formula 1 severler kesinlikle. Podyumda kırmızı ve gri tulumlu adamları görmek özellikle ben gibi Ferrari-McLaren çekişmsesiyle büyüyenlere ilaç gibi geldi.

Aslında yarışın kalan 12 turu o ana kadar geldiği şekilde devam etseydi başlıklar değişecek, Ferrari'nin dublesi yerine genç Vettel'in bu sene çok daha iddialı olduğunu yazacaktık belki de. Ama mekanik bir problemden dolayı son turları çok daha yavaş atmak zorunda kalan Vettel sırasıyla Ferrariler'e ve Lewis Hamilton'a geçildi, yarışı da 4. sırada bitirebildi. Birkaç tur daha devam etseler arkasındaki dörtlüye de geçilecekti muhtemelen. Mercedes Benz GP pilotları Nico Rosberg ve Michael Schumacher 5 ve 6. sırayı aldılar böylece. Jenson Button 7, Mark Webber de 8. olarak son puanı aldı derdik normâlde ama yeni kurallar ile birlikte 10 pilot puan alıyor. Vitantonio Liuzzi 9. bitirdiği yarışta 2007'den sonra ilk kez puan kazandı. 10. sırayı geçen sene Button ile birlikte adeta "yardıran" Rubens Barrichello aldı.

Hemen belirteyim; yarış gününe kadar ne yeni kurallara baktım ne de takım ve pilotların bilgilerini kurcaladım. O yüzden kurallara boğmayacağım bu yazıyı. F1 Racing alıp okumak farz bu arada. Her senenin ilk sayısı efsanedir benim gözümde.


İlk sekizdeki dört takımın sezonun geri kalanına da hükmedeceği sıralama turları derecelerinden bile belli sanki. Pilotlara bakmak dâhi yeterli. Eminim, büyük bir aksilik de çıkmadığı sürece Ferrari, Mclaren, Mercedes Benz ve Red Bull Renault sezonu domine edecek ve bu dört takımın pilotları birer defa olsun yarış kazanacak bence. Mark Webber için kesin bir şey söyleyemem ama. Bu yüzden zirvede güzel bir yarış olacak gibi sene boyunca. İşin bir diğer güzel yanı da bu dört takım pilotları kendi içlerinde de fazlasıyla çekişecek ikililer. Alonso-Massa, Hamilton-Button, Schumacher-Rosberg ve Vettel-Webber.

Bir de aşağı taraflara bakmak lazım. Yeni takımların çokluğu ve eski vasat takımların üzerine pek bir şey katmadığını görüyoruz. Hatta geçen sene Fisichella'nın mucizevi 2.liği dışında hiçbir şey yapamayan Force-India Mercedes takımı bu takımlardan bir adım daha önde gözüküyor. İki pilotla yarışı bitirmelerinin yanında 9 ve 12. oldular Bahreyn'de.
Nico Hulkenberg çaylak pilotlar arasında yarışı en iyi sırada bitiren isim oldu aldığı 14.lük ile. Zaten başka da yarış bitiren çaylak sürücü yoktu. HRT-Cosworth, Virgin-Cosworth, BMW-Sauber ikişer pilotuyla yarışı tamamlayamadı. Finish göremeyen diğer pilot Renault'nun çaylak pilotu Rus Vitaly Petrov oldu. Bu arada bilinçli olarak F1 izlemeye başladığım zamanlarda Arrows adına F1 kariyerine başlayıp sonra ortalıktan kaybolan Pedro de la Rosa'yı tekrar yarışıyorken görmek de güzeldi. BMW-Sauber koltuğunda İspanyol pilot.

Şu ana kadar adını sadece iki kere yazdım sanırım ve bi' nevi sona sakladım ondan bahsetmeyi. Televizyonu açıp gri arabanın içinde kırmızı kaskıyla Schumacher'i görene dek çok sorgulamamıştım onu Ferrari'den başka bir takımda göreceğimiz gerçeğini. Geçen sene Massa'nın kazasından sonra geri döneceği konuşulmuştu, hatta alacağı para bile belliydi. Ama birden omuzundaki sakatlığın buna engel olacağı söylendi ve konu kapandı. Sadece 3-5 ay sonra da Mercedes Benz için yarışacağı açıklandı. Bu zaten bana garip gelen bir durumdu ama dedim ya, düşünmemiştim üzerinde çok. Ama inanın kötü hissettim kendimi Schumi'yi kırmızı arabanın dışında başka bir araçta gördüğüm için. Schumacher'ci miyim, Ferrari'ci miyim hâlâ çözebilmiş değilim anlayacağınız, elbet büyük bir sevgim var kendisine. Schumacher yarın bir gün yarış kazanırsa eskisi gibi sevinecek miyim, bunu da bilmiyorum. Ama geçen senenin başından beri "Artık adamım Vettel" dememe rağmen dün iki Ferrari onu geçince acayip sevindim. Massa adına mutlu oldum ama Alonso için, soru işareti. Bu ikilemler, üçlemler sezon boyunca devam edecek sanki bende. Şöyle özetleyebilirim kendi adıma; Vettel ve Schumacher kazandığı sürece sevinirim ama öte yandan takımlar sıralamasında hep Ferrari önde götürsün ve şampiyon olsun istiyorum.

Yeni pilotlar, takımlar, kurallar vs. her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz şuradan. Aşağıda bak. Sağda. Bana göre solda, size göre sağda.

Ama Bloglar İyidir

12 Mart 2010 Cuma § 4

Çok fazla blog takip ettiğimi söyleyemem. Biraz üşengeçlik biraz da internette tüm ilgimi blogger'a vermememden ötürü uzun süredir aynı blogları okuyorum. Ama takip ediyorsam da ediyorumdur. Bir şeyler öğrenirim diyerek okurum her türlü yazılarını sıkılsam da, bana hitap etmese de.

Sadece kendi iç ve dış dünyasını anlatan, romantizmin dibine vurandan tutun futbol/spor bloglarına, tüm dünyayla derdi olandan sadece eğlence amaçlı blog yazana kadar herkes var bu dünyada. Tamamen günlük modunda kullanılan bloglar dışında denk geldiklerimi de okurum ancak blogunda belli bir konsepti olan ya da nasıl desem, kendi içerisinde farklı farklı serileri olan blogları okumayı çok daha seviyorum diyebilirim. Bir hikayeye başlayıp onu bölümleyerek yazmak, bir konunun belli sürelerde başka bir örneğini sunmak ya da geri sayım yapmak gibi.

Dedim ya "hastasıyım serilerin", madem öyle izlediğim bloglar arasında en sevdiğim serilerden bahsedeyim istedim bu yazıda.

İlk olarak son günlerdeki favori serim Flying Dutchman'in "Dünya Kupası Geri Sayım"ı. 100'den başladılar geri saymaya, Dünya Kupası başlayana kadar kupa tarihiyle ilgili ilginç ve bilgilendirici anektodlara yer veriyorlar. Çok uzun ve teknik yazılar olmadığından çerez tadında tüketiliyor ve genelde akılda kalan bilgiler oluyor bunlar. Gayet iyi düşünülmüş.

Favorilerimden bir diğeri Malın Gözü'nün Ordan Oraya serisi. Acayip beğendiğim bir dili var rectoa'nın. Blogun genelini de seviyorum ama bu seriden yeni yazı düştüğü an Blogger'a, bekletmeden okuyorum.

Her Boku Bilen Adam bu konuda öncülerden. Haftanın Şarkısı, Ayın Yazıları gibi serilerine bir süre önce Kısa Kısa ve Son 20 Yılın En İyi 100 Filmi serilerini ekledi. Benim gibi günleriniz müzik ve filmle geçiyorsa, üstüne tam da sizin ilgilendiğiniz türde müzik ve filmlerden bahseden biri olunca, ister istemez bağımlısı oluyorsunuz tüm bunların.

Daha blogum yokken dâhi takip ettiğim, bana "ben de yazıcam lan!" dedirten Hastalıklı Dünya var mesela. Önce (Süper)Cem insanının tek başına yardırdığı, sonra kadronun 4 kişiye çıktığı süpersonik bir blog. İlk zamanlardan beri İşkembeden Masallar hastasıyım.

İlk aklıma gelenler bunlar. Konuyla alakasız olacak ama birkaç tane de futbol blogundan bahsetmek istiyorum, sonuçta onlar da bir konsepte hizmet veriyorlar. Öncelikle çok zor iş futbol blogu sahibi olmak, bunu belirtmek lazım. Sürekli güncel tutma zorunda kalmak bir yana tek bir cümlenle hiç beklemediğin ters tepkiler alabiliyorsun, sabır lazım yani. Yukarıda bahsettik, Flying Dutchman bu işi harika yapıyor gerçekten. Sadece futbol blogu olarak da kalmıyorlar çoğu zaman, bu konuda favorimdir kendileri. Bunun dışında hemen herkes gibi ben de Aceto Balsemico'yu takip ederim. Premier League sevdalısı olduğumdan sağlam bir Noat SamisA takipçisiyim, çok güzel analizler yapıyor gerçekten. Ve son olarak, özel sebepler dolayısıyla sezon sonuna kadar bloga ara veren Lambuja'nın ismini vermek istiyorum. Daha okuduğum pek çoğu var ama bunlar favorilerim.

Oldu olacak bir de kültürel blog olayına gireyim. Imagine Room(müzik), Kediler ve Kitaplar(kitap, oyun, film, dizi, müzik), Sineblok(sinema), Serablog(kitap, sinema), Sigara Yanıkları(sinema), Sinematik(sinema), Sladhaugd.(anime&manga).

Takip ettiğim blogların çeyreğine yakınını yazmışım. Yazmadıklarım arasında bu dünyanın kült isimleri var. Aslında blog muhabbeti açıldığında ilk olarak bahsedilecekler kişiler belki de onlar ama bu yazıda belli bir konsept ya da serilerden bahsettiğim için onların adını vermedim. Profilimden izlediğim bloglara bakıp onları tek tek gezseniz eminim pişman olmayacağınızı garanti ederim.

Twitter'dan Seçmeler #7

11 Mart 2010 Perşembe § 2

7. ayak ile tam karşınızdayım.
Ölümcül bel ağrılarım var, agresifim, konuşmayacağım çok.
"Oku!"
(23 Şubat-4 Mart / 50 Tweet)
  • Kumarda şans,aşkta kaybetmekmiş.Büyük traş kelamlar bunlar. Ben kumarda kazanıp aşkta kaybeden birtane James Bond görmedim amk!!! / dumbelek
  • bütün ayakkabılı eylemlerde bi ed gein kafası var. sinirlenince terlik atan anneye özenme, annenin yerine geçmek isteme. / samihazinses
  • Deniz Baykal 23 nisanda 1 günlüğüne de olsa koltuğundan kalkıyor mudur acep? / istiklalakarsu
  • düşük bel olmayan pantolonları düşük belmişcesine ne giydik be. hiç olmadı baksırı üstünden azıcık göstermeye çalıştık. damnyouergenlik. / lifelessness
  • amerika bize saldırma kararı alırsa önce havadan tadım ayçekirdeği yağdırır paket paket. zayıf noktamız abi, ülkece kitleniriz çıt çıt çıt. / borastronaut
  • anne çocuğu almış karşısına eliyle 3 yapıp soruyo bu kaç? çocuk düşünürken baba arkadan kopya veriyo eliyle 3 yaparak... ( yaşanmıştır ) / hakanutku
  • bugün şunu anladım ki; suşi yemek 32 TL'ye japon aç kalma sanatıymış. / aliikayaa
  • izdivaç programları boşanmaları artırmış. izdivaç "izle dava aç"'ın kısaltması mı ne? / hakanutku
  • Yarınki üçlü zirvede Erdoğanla Gülü tedirgin edecek Başbuğun sözleri: "Bu ayakkabılarım da çok DAR BE! Şunları çıkarayım. Hah bu kaDAR BE!" / resulertas
  • bi kanalda ışın karaca'yı ''gırtlağında zenci besleyen..'' diye tanıttılar. cümlenin nereye gideceğini bilemediğimden kanalı hemen kapadım. / Finduilasz
  • Türk aile yapısının seyri: Canım Ailem- Geniş Aile-Aşk-ı Memnu- Yaprak Dökümü / hakanutku
  • Ananeme göre; akşam 6’dan itibaren gece, diz kapağından aşağısı ayak, Ağustos’tan sonrası kış, 1.65’den uzunu da sırıktır. / oylumyildir
  • isimler değil, sıfatlar verilir insana. / geceleriesen
  • yemekten sonra canı çay istemeyen ve hatta çay içmeyen bizden değildir. hatta türk değildir. / sinemdonmez
  • iyice incelen sabunun birkaç parçaya bölünmesi kadar hüzünlü çok az şey var şu dünyada. / lifelessness
  • Hazır etrafta komutan kalmamışken askere gitmek lazım... / dumbelek
  • Bir kahve ücreti karşılığında istediğim isme sahip olmama olanak sağlayan Starbucks'a teşekkürlerimi sunarım. / kendimdedegilim
  • "Geliyo 5 kardeş" diye korkutulan çocuğun aileye yeni katılan bireye sevgiyle yaklaşmasını bekleyemezsiniz. / hakanutku
  • Bir savcı bir cezaevini iki ayda dolduruyor.Öteki savcı ise cezaevini iki senede boşaltıyor.İki savcı aynı anda açıksa cezaevi kaçayda dolar / murat_aras
  • Allah kimseye zebranın ikilemini vermesin. "At mıyım eşek miyim,beyaz üstü siyah çizgili miyim yoksa tersi miyim,bi de pijama mı ne lan bu?! / istiklalakarsu
  • tabağını ekmekle sıyırıp "anne ben bunu temizledim, senin yıkamana gerek yok" diyen tek çocuk olmadığıma inancım büyük. / vdgrl
  • volkan konak, ARAGORN olmuş. KUZEYİN OĞLU diyerek de iyice havaya girmiş. karadeniz yeşili ayağına yakında ENTLER'in arasında klip de çeker. / herbkubilenadam
  • Bugün iki yaşlı teyzenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Kızıl saçlı olan, elbise deneyene "Çok seksi oldun Necla." dedi. / zebramarch
  • banyoda norman bates'i görmekten korkmadım, duş başlığının kafa düşmesinden korktuğum kadar. / samihazinses
  • "normalde sessizken telefonda bağırarak konuşanlar" bir toplaşsa var ya... bak yapacakları bir eylem bulamadım, o denli çılgın atarlar. / lifelessness
  • Eğer birileri Türkiye üzerinde bir oyun oynuyorsa kesin Oynat tuşundan önce Karışık Oynat düğmesine de basmış. Kafalar ambale oldu. / murat_aras
  • 50 yaş üstünün Türkiyesi’nde erkeklerin açık ara önde olduğu, kadınların pek bulaşmadığı diğer bir konu da İl Plaka Kodlarını ezberlemektir. / oylumyildir
  • geçen gün mavi'ye girip "üzerinde istanbul sen en mükemmelsin mesajı olmayan tshirt var mı sizde?" dedim. sadece 2 tane vardı. / vdgrl
  • Bazı ogrenci evlerinin para birimi "bira şişesi"dir. / aliikayaa
  • üzgünüm lafı birinci tekil şahıştır, ama üzülen hep 2. tekil şahıştır bu kelimede. / geceleriesen
  • toplu taşıma araçlarında cool duruşlar için harcanan enerjiyi telekineziye verseydik, şimdiye zihnimizle çatal bıçak seti büküyo olurduk. / hoanes
  • 27 yaşında ölürse efsane olacağına inananlara kötü bir haberim var. genelde sadece ölmüş olursunuz. / islakkarga
  • Esnaf Sarayı, Simit Sarayı, Adalet Sarayı. İmparator türkücüler, t.direktörler, başbkanların prensleri. Bizde monarşi kavramı biraz değişik. / hakanutku
  • gerçek ergenlerden çok, üniversiteye gelip hala o kafada yaşayanlardan korkuyorum. / hazalmazal
  • 3 numaralı sağlık ocağından aşağısına gitmem. 4,5,6 ve yukarısındakilerde doktorluğu 'tıpa kasıp mühendislik okuyanlar' yapıyormuş. valla. / lifelessness
  • kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır, erkeklerse kendilerini güldüren kadına çat diye aşık olur. bitti. dağılalım hadi. / borastronaut
  • manga; anadolu lisesi yılsonu partisinde sahne alıp ingilizce şarkı söyleyen; okulun gururu müzik grubu gibi olmuş. trtciler de veli gibiydi / herbkubilenadam
  • Bana kimi arzuladığını söyle,sana hangi avcunu yalayacağını söyliyim / dumbelek
  • gördüğünüz birine güzel-yakışıklı dediğiniz zaman, sevgilinin "çok zevksizsin" demesi ne güzel ironidir. / geceleriesen
  • Ne zaman ünlü bi abla "Beni taşıyabilecek bir erkek arıyorum" dese Hamallar Derneğinden açıklama bekliyorum "bizi yanlış tanıtıyorlar" diye. / hakanutku
  • Güneşin sırtımı delip göğsümden süzülmesini şeffaflığıma ya da saflığıma yorma. O delikler nasıl açıldı zannediyorsun sen? / mayoneziseverim
  • bir gün çok sinirlenip şizoya bağlayacak ve twitterla konuştuğum "this is what's happening!" diye biten bir tweet yazacağım, hissediyorum. / vdgrl
  • memesinden rakı akan kadın, en fantezik isteğimdir. gece yanına yatıp, sabaha kadar içeceksin. "aşk sarhoşu olmak diye" ona derim ben. / geceleriesen
  • romantik bir bakkal hesap makinesine "wnjohin3s iu3s" yazarak nazlı yarine seni seviyorum der. / aliikayaa
  • yazları bahçe sularken hortumun ucunu sıkıp daha tazyikli ve daha uzağa su fışkırtmak kadar karizmatik görüntü yok denecek kadar az bence. / lifelessness
  • Yunanistan'da emekliler sokağa döküldü. Şimdi çadır da kurarlar. Ve "Tekel eylemi"ni de sahiplenmeye kalkarlar. Hep yaptıkları şey... / hakanutku
  • Senin izini sürdüm. Ayak izlerinin içindeki dudak izleri bir yerde ayrıldı senden. Seni bırakıp, daha güzel bir şey bulan adamı izledim. / MuratAykul
  • Kutsal kitaptan uyarlanan filmde oynayan oyuncunun doğaçlama yapması kadar riskli bir iş yoktur. Her an çarpılabilirsin. / resulertas
  • kullugun icinde, kullerinden yeniden dogup yanmaya devam eden sigara; bundan sonra senin adin phoenix. mustafa phoenix. / kandanadam
  • Turkiyede Jimnastik: "bu kız her pozisyona girer amk" / dumbelek

Sen de Yalanmışsın

10 Mart 2010 Çarşamba § 3

>> Öncelikle hem bu blogu hem de Tumblr'ımı takip edenlerden af dileyerek başlıyorum bu yazıya. Çünkü "az sonra duyacaklarınızı başka hiçbir yerde duymadınız!!" durumu yok. Tumblr'da bunları teker teker belli bir süre içerisinde yazmıştım. Birkaç tanesini aldım ve buraya kopyaladım. Tek amacım işgüzarlık. Yok "okumayanlar okusun", yok "herkesle paylaşmalıyım" değil. Şaka şaka. Ne bileyim lan işte. Yeryüzünde en fazla boş vakti olan adamlardanım. Ondandır bu hareketlerim.

>> Uzun zaman sonra tüm öğleden sonra güneşliyken kapı pencere ne varsa açayım dedim; şu an odamda nereden baksanız 8-10 tane sinek uçuşuyor. Hayır ne ara geldiler, ne ara bu kadar çoğaldılar fark etmedim bile. Çıkın dışarıda uçun işte lan, mis gibi hava. Yalnız dikkat ettim hep ikili ikili uçuyorlar. Bu Mart tüm hayvanat âlemine yarıyor heralde. Benim odanın ününü duyan takmış kanadına dişisini, fink atıyorlar şimdi ortamda. Havada seks kokusu var. Şu cümle daha önce gerçek anlamında kullanıldı mı acaba? Belediye çalışıyor işte, görün. Ekosistemin dengesinde büyük bir rolü olduğunu kabul etmeliyim odamın. Besin piramidinin her zincirinden kesitler sunuyor adeta. Haleluya.

>> Kadın ve alışveriş üzerine çok düşünmedim şu ömr-ü hayatımda. Seviyorlar işte, su götürmez bir gerçek bu. Sadece ufak bir tespitim var ama, onun da olayı güzel özetlediğini düşünüyorum. Şöyle ki; babam pazara gittiğinde girdiği ilk sokakta işini halledip o sokağın sonundan geriye dönerek unuttuğu bir şey varsa onu da alıp evine döner. Annem ise tüm pazarı kolaçan ettikten sonra döner dolaşır, pazarı gezmeye başladığı ilk sokaktan alır alacağı ne varsa.

Bu, ben kendimi bilmeye başlamamla, pazarlardan nefret etmeye başlamamın birbiriyle örtüştüğü zamana kadar böyleydi ve hiç sanmıyorum bir farklılık olsun şu zamanlarda da. Heralde hemen her evde durum böyledir. Ha derseniz, “biz çok burjuvayız her şeyi manavdan alıyoruz” o zaman bir şey diyemem.

>> Hepimiz; küçükken, her biri aynı açık sarı renge sahip mekdanılds patateslerinden evde de yemek istedik. Ama bir kere olsun annelerimiz o istediğimiz kıvamı yakalayamadı. Her seferinde iç geçirdik, her seferinde fazlasını istedik. Gaddemyumekdanılds.

>> Hükümetle tekrar masaya oturmayı planlıyorum. Zira ben ciddi anlamda bel ağrımdan termodinamik enerji üretilip hidroelektrik baraj kurularak ülkeye sitatik bir faidesi olacağını düşünüyorum kendisinin.

Hayır kesin bir şey söylesinler, öte yanda Ugandalılar bekliyor. Giderim Afrika'ya faydalı olurum. Yapmayacağım şey değil.

PiEs: Teknik terimleri yerinde kullanmadığımın farkındayım. Aklıma ilk gelenleri yazdım, ondan oldu. Yoksa özümde naif bir adamım.

>> Bugün dolmuşta arkamdan omzumu delercesine dürterek kulaklığı çıkarmamı isteyip ne dinlediğimi soran amcaya ‘Morrissey’ dememle “mor mor ney?” demesinin ardından Yılmaz Morgül’e ya da mor ile bir bağlantı kurabileceği yurdum garip şarkıcılarından birine bağlayacak diye öyle korktum ki; tekrar sorsa “neydi oğlum?” diye, “Adnan Şenses amcacım” deyip katı hâlden direk gaz hâle geçeceğim sandım o milisaniyelik anda.

Yukarıdaki cümle yeni albümümün ismini betimliyor adeta; “Artık Uzun ve Paragraflık Cümleler Kuruyorum.”

Top 3 : Jason Mraz

§ 1

Daha yazıya başlamadan üç şarkıya da karar verdiğim ilk Top 3 bu olacak gibi hissetmekteyim. Ama sadece üç şarkıdan bahsedip geçmeyeceğimden de eminim. Çünkü burada söz konusu olan Jason Mraz.

Eğer bir sesi "tatlı" olarak nitelendireceksek, bu ses kesinlikle Jason Mraz'ın sesi olmalı. Fötr şapkalarına kurban olduğumuzun gerçekten yumuşacık bir sesi var. Dinlediğiniz her şarkısında sizi kendisine hayran bırakırken oturduğunuz yerden bile size ufak ufak dans ettirecek kadar neşeye sahip bir ses.

33 yaşındaki Mraz'ın birbirinden nefis 3 adet stüdyo albümü bulunmakta. Biri biraz daha az leziz ama, ona geleceğiz birazdan. Bu albümlerin arasında 3 sene bulunmasından yola çıkarsak yeni bir albümü büyük ihtimalle 2011'de dinleyebileceğiz. Genelde sabırsızlanmam ben birçok sanatçı ve grubun bir an önce albüm yapması konusunda ama Jason Mraz elini çabuk tutmasını istediklerimin başında geliyor. Yetmiyor bana bu şarkılar Mrazım! Maralım der gibi oldu bu da.

Diğer şarkılarına oranla kat kat daha fazla bilinen I'm Yours benim zirvemde değil maalesef. Ben ilk sıramı You And I Both'a veriyorum, hem de büyük bir zevle. Sözleri, ritmi her şeyiyle mükemmel bir parça. İşte şimdi I'm Yours'u söyleyebilirim.

Son şarkı olarak Lucky'yi seçiyorum, Colbie Caillat'ın kendisine eşlik ettiği versiyonu. Ama demek değil ki bu şarkı gözümde 3. sırada. I'm Yours kadar, hatta duruma göre ondan da fazla seviyorum Lucky'yi. Yine sözleri nefis bir üç dakika kendisi.

Bunlar dışında The Remedy (I Won't Worry), Make It Mine ve Butterfly'ı da kesinlikle dinlemenizi öneririm.

Bir dahaki Top 3'e kadar beni bu süre boyunca etkisi altına alacak bir grup çıkmazsa aklımdaki ilk isim Arctic Monkeys. John Mayer, Morcheeba, Maroon 5 ve The Kooks serinin devamında sırası mutlaka gelecekler arasında. Ayrıca uzun zamandır yeni çıkan albümlerden indirmiyordum. Çok kısa süre içerisinde Amy MacDonald, Vampire Weekend ve Gorillaz'ın yeni albümlerini içeren bir şeyler karalayasım var ama albümleri biraz daha sindirmem gerekiyor.

Oscar 2010 / Kazananlar

9 Mart 2010 Salı § 2

Benim nazarımda fazlasıyla sürpriz bir şekilde The Hurt Locker en iyi film ve en iyi yönetmen başta olmak üzere toplam 6 ödül ile 82. Oscar Ödülleri'nin açık ara galibi oldu. Ne var ne yok süpüreceğini düşündüğüm Avatar ise sadece 3 Oscar'da kaldı, onlar da sadece görsel dallardaydı tahmin edileceği üzere. Sevindim bu duruma açıkçası. Ben de Avatar'ın bu derece el üstünde tutulmasına karşı çıkanlardandım. Tabii bir de James Cameron'ı sevmemem ve Kathryn Bigelow'un bir ilki başarmasını istemem etkiliydi bunda.

Gecenin en büyük sürprizi bence en iyi kadın oyuncu ödülüSandra Bullock'un almasıydı. Kendisi de şaşırdı zaten. Gerçi bu konuda biraz duygusal davranıyorum sanırım, çünkü Sandra Bullock'u ciddi anlamda sevmiyorum ve bu ödülün onun oyunculuğundan çok canlandırdığı karaktere verildiğini düşünüyorum. Kısa bir süre önce All About Steve'daki rolüyle en kötü oyuncu ödülünü alması ile de çelişkinin dibine vuruluyor bence. Bunlar dışında ödüllerin dağılımında bir sürpriz olmadı. Daha doğrusu en iyi yabancı filmde bir sürpriz yaşanmış ancak o filmler hakkında hiçbir fikrim olmadığı için bir şey söyleyemeyeceğim.

Geceden akılda kalan birkaç olay ve kazananlar listesiyle devam edelim.

Aylar önce sunucular açıklandığında birçoğumuz gibi ben de burun kıvırmıştım. Ne Steve Martin ne de Alec Baldwin'i seviyorum çünkü. Hele ki geçen sene tören boyunca harika iş çıkartan Hugh Jackman hâlâ akıllardayken bu iki yaşı ilerlemiş adamın neler yapacağı merak konusuydu. Sonuçta oradan oraya zıplayacak ya da şarkı söyleyecek hâlleri yoktu. Tüm bunları düşünmeye devam ederken ben, harika bir şey oldu başlangıçta ve birden Neil Patrick Harris belirdi ekranda. Dansçılar eşliğinde nefis de bir küçük çaplı müzikâl sunarak resmen ısındırdı bizi geceye.

Bu harika şovdan sonra töreni birbirlerini tanıtarak açan ikilinin diyaloğu gayet hoştu. Alec Baldwin, Steve Martin'i birkaç cümleyle övdükten sonra Martin dönüp Baldwin için sadece "and this is Alec Baldwin" dedi ve açılışı güzel kotardılar böylece. Sonrasında özellikle Paranormal Activity parodisi ile yine iyi iş çıkardı bu ikili. Tören sunumu boyunca filmlerle ve daha çok ön sıradaki oyuncularla dalga geçmeleri de gayet hoştu. Özellikle George Clooney'yi güzel kızdırdılar, suratında pis bir gülümsemeyle bu ikiliyi seyretti Cloney tören boyunca. Yine sevmediğim aktörlerden biri olması nedeniyle bu durum baya bi' hoşuma gitti diyebilirim.

John Hughes'ü anma bölümü çok iyi düşünülmüş bence. Ailesi de oradaydı, tüm aile üyeleri aynı gözleri yaşlı yüz ifadesi ile ayakta alkışladılar o sekansın sonunda oyuncuları. En iyi kısa belgesel ödülünün teşekkür konuşmasında ufak çaplı bir Kanye West vakası yaşandı, bu da güldürdü salondakileri. En iyi belgesel ödülünü alan The Cove ekibinin konuşmasında Japonya'daki yunus balıklarının avlanmasını prostesto eden küçük bir pankart açıldı ancak kamera hemen başka bir görüntüye geçti.


James Taylor
'ın The Beatles'dan In My Life'ı tek başına çalıp söylediği, 2009 yılında vefat eden Hollywood yıldızlarının anıldığı bölüm de çok etkileyiciydi. Sanırım gecenin en komik olayı da Ben Stiller'ın masmavi makyajla karşımıza bir Na'vi olarak en iyi makyaj ödülünü sunmak için çıkması oldu. Makyaj ile birlikte Stiller'ın Na'vi'ce konuşmaları ve esprileri de harikaydı diyebiliriz.


En kötü ve zorlama dakikalar ise kesinlikle Twilight'dan Kristen Stewart ve Tyler Lautner'ın beraber sunduğu "korku filmlerine sahip çıkmalıyız" temalı bölümdü. Ekranda gösterilen sahnelerin çoğu korku filmi diyebileceğimiz filmlerden bile değilken, Twilight da bir korku filmi gibi gösterilmeye çalışıldı resmen. Ve Kristen Stewart'ı konuşmasının ortasında saniyelik de olsa öksürük tutması "korku"dan bahsedilen anlarda benim için "komedi" oldu.


En iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu adaylarını ödül adayları ile bir şekilde bağlantısı olan oyuncular takdim etti, yanlış anlamadıysam. Jeff Bridges, en iyi erkek oyuncu ödülünü geçen sene en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Kate Winslet'ın elinden alırken aynı ters eşleşme en iyi kadın oyuncu ödülünde de yaşandı ve Sandra Bullock ödülünü Sean Penn'den aldı. Son olarak Tom Hanks'in en iyi film ödülüThe Hurt Locker'ın aldığını anons edince Kathryn Bigelow, ekibi ve tüm anti-Avatarcılar bir kez daha sevindi.

Geneli orta hareketlilikte geçen vasat bir tören izledik denilebilir sanki. Kırmızı halı ve kıyafetler hakkında pek bir şey söyleyemeyeceğim. Kadınların bana sorduğu her "nasıl olmuşum?" soruların hiç aksatmadan "güzel işte ya" diyen düz erkeklerdenim ama değinmeden geçemeyeceğim bir Kate Winslet faktörü var. Hâlâ çok harika bir kadın ve gri elbisesi çok güzeldi. Aynı şekilde Kathryn Bigelow'un gri elbisesi de hoşuma gitti ilginçtir ki.

Kazananların tam listesi ve geceden bazı anlar ntvmsnbc.com'da videolarıyla birlikte mevcut. Tıklayınız.

Hülâsa, 82. Oscar ödül töreni de böylece sonuçlanmış oldu. Ödüller sona yaklaşırken ne yazık ki Elazığ depremi altyazı olarak geçmeye başladı ve tahmin ediyorum ki ben gibi izleyen herkesin tadını kaçırmıştır bu olay. Tüm depremzedelere ve ailelerine geçmiş olsun deyip bitiriyorum.

Oscar 2010 / Tahminler

6 Mart 2010 Cumartesi § 3

Hemen gelen edit: Finduilas ve Deniz sağolsun, törenin yarın gece olmasından önce benim bir an önce kafayı toparlamam gerektiğini hatırlattılar. Uykusuz iki gün geçirince böyle oluyor demek ki. Yarın gece yazmışım gibi düşünün bunu tamam mı? Ya da benim yarınmış gibi davrandığımı görmezden gelerek direk tahminlere geçin. Özürler diliyorum. Hem bak tahminlerinizi yazacak +24 saat daha size, evren ile ortak çalışıyorum adeta.

*

Gönül isterdi ki şu yazıyı bundan bi' 1-2 hafta kadar önce yazmış olsaydım ve tahminler gelseydi birkaç tane de olsa. Çünkü oturup ne çevremde, ne internet ortamında birileriyle "hangi film hangi ödülü alır?" gibi bir muhabbet etme imkanı bulamadım. Tabii bunda son bir hafta boyunca iyice soyutlanıp Avatar ve Up dışındaki 8 en iyi film adayını ve ekstradan birkaç filmi izlememin etkisi büyük.

Biraz geç kaldım ama, sadece birkaç saat kaldı törene ve ben A Serious Man'i izleyemedim henüz. Aslında aklımda en iyi film adayı 9 filmi ve diğer adaylıklardan izlediğim filmleri kısa da olsa değerlendirmek, en çok merakla beklediğimiz dallarda tahminlerimi ve gönlümden geçenleri yazmak vardı. Ancak sonra düşündüm, ben hiçbir filmi kısa anlatamadığımdan -daha doğrusu uzun uzun yazmayı sevdiğimden- onları çok da uzun vazeye yaymadan ayrı birer post olarak yazacağım. Şimdi ise birkaç cümleyi geçmeyen tahminlerimi yazacağım, zira çok vaktimiz kalmadı.

En İyi Film: Ne yazık ki ödül Avatar'a verilecek bence. Kimsenin sevmediği James Cameron'ın basit konulu filmi diye düşünsek de bizler, tüm dünya filmin popülaritesine ve büyüsüne çoktan kapılmış durumda. Görsel şölen ve renk cümbüşü gibi iki klişe konsepte bire bir uyuyor film ancak benim gözümde sadece bundan ibaret. En güçlü rakibi Cameron'ın eski karısının filmi Kathryn Bigelow'un The Hurt Lucker'ı. Filmin tam 9 dalda adaylığı var ama kaçında ödüle ulaşır şüpheliyim doğrusu. Güzel film evet, zor şartlarda çekilmiş vs. ama işleri zor. Bu dalda benim gönlümden geçen aslında Inglourious Basterds ya da The Blind Side. Quentin Tarantino'dan ötürü biraz duygusal mıyız acaba diyorum ama filmin harika olduğu gerçeği ortada. The Blind Side'ı ise daha bugün izledim. Sandra Bullock'u sevmesem de film enfes. Konusu ve işlenişi gayet hoş. Keşke, ama olmayacağı gün gibi ortada. Özetle; Avatar ya da The Hurt Lucker diyorum tüm dünya gibi. Precious, Up In The Air ve An Education'ı sevmedim diyebilirim. Sosyal mesaj amaçlı filmlerin o özelliğinden ötürü Oscar'da bulunmasını sevmiyorum doğrusu. District 9 ve Up ise 2009 ortalarında izlediğimiz başarılı filmlerden. Gel gelelim, onların da şansı sıfır bu dalda.

En İyi Yönetmen: En iyi film ve bu dal arasında bir gönül alma durumu olacak bence. Avatar ve The Hurt Lucker bu iki ödülü paylaşacak ama hangisi hangisini alacak tahmin edemiyorum. Bana öyle geliyor ki, James Cameron rakiplerine oranla daha fazla ön planda bence bu kategoride. Kathryn Bigelow en iyi film'i alamazsa burada da işi zor. "Bakalım 'Akademi' pek çok kez yaptıkları gönül alma olayını bu sefer yapacak mı yoksa Avatar'a en prestijli iki ödülü verecek mi?" Bence 82. Oscar'ın özeti bu cümledir.

En İyi Erkek Oyuncu: İzleyemedim ama Jeff Bridges Crazy Heart ile "çılgın atmış" diyorlar. Golden Globe'u da almıştı zaten. Oscar'da da en büyük favori o, sürpriz olmayacaktır ödülü alması. A Single Man ile Colin Firth'ü, Invictus ile Morgan Freeman'ı izleyemedim. George Clooney ve Jeremy Renner'ın performansları oscarlık değildi bence kesinlikle. Bakalım, merakla beklediğim dallardan biri bu.

En İyi Kadın Oyuncu: Julie & Julia yazımda da bahsettim, Meryl Streep efsane bir oyunculuk sergiledi gerçekten bu filmde. Aynı Jeff Bridges gibi Golden Globe'da bu kategoriyi kazandı ve Oscar'da da en büyük aday. Sandra Bullock'u sevemedim hiçbir zaman -hoş, Streep'e de bayılıyorum diyemem-, The Blind Side harikulâde bir film olsa da Bullock'un oyunculuğu fazlasıyla sadeydi bence ve diğer yanda döktürmüş bir Streep varken Bullock'un ödülü alması bence sürpriz, hatta hakaret olacaktır.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ah işte, hepimizi heyecanlandıran dallardan biri. Inglourious Basterds ile birlikte herkes bir Christoph Waltz'cu oldu çıktı bizde. Gerçekten de eşsiz bir oyunculuktu Waltz'unki. Rolünün orijinalliğinin de katkısı var bunda elbet. Bariz favorisi olan 1-2 kategoriden biri budur.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Bu dalın da favorisi belli gibi. Precious'ın kötü annesi Mo'Nique ödülü almalı bence de. Özellikle filmin sonundaki sosyal hizmet görevlisi ve Precious ile yüzleştiği sahnede harikaydı Mo'Nique. Benim gözümde filmi az da olsa sevdiren sahneydi bu. Az da ols diyorum çünkü yukarıda da söyledim, Oscar'da sırf sosyal mesaj veriyor diye bulunan filmlere pek ısınamıyorum.

En İyi Animasyon: Up deyip susuyorum. Fazla konuşmak hata olur.

Ve bu kadar. Diğer kategoriler çok daha teknik bilgi istiyor ve hiç bulaşmak istemem açıkçası. Saat şu an 23:45. 1'de kırmızı halı ve 03:30'da da ödül töreni başlayacak. Heyecanla bekliyorum. Bu sürede Real Madrid - Sevilla eşlik etsin bana.

Selametle.

Guy Ritchie & Sherlock Holmes

5 Mart 2010 Cuma § 1

Bir önceki blogumun son yazısında Guy Ritchie'nin takıntılı olduğu oyunculardan ve merakla beklediğim son filmi Sherlock Holmes'den bahsetmiştim. 2009'un Kasım ayında yazmışım onu ve film geçen Ocak'ta vizyona girdiğinde ne yapıp edip sinemada izleyecektim güya. Ancak bir türlü denk gelmedi ve ben de acısını filmi evde, üç günde iki defa izleyerek çıkardım. İkisinde de "keşke sinemada izleseymişim" dedirtti bana film, inadına yaparcasına.

Kim kimdir yazmaya gerek yok aslında, zira isimleri okurken bile kim hangi rolde, az çok canlanıyor gözünüzde. Sırf buradan yola çıkarak dâhi mükemmel bir cast seçimi yapıldığını söyleyebiliriz. Yine de yazalım ama biz; Sherlock Holmes(Robert Downey Jr.), Dr. John Watson(Jude Law), Irene Adler(Rachel McAdams) ve Lord Blackwood(Mark Strong) şeklinde üstleniyor oyuncularımız rollerini. -Mark Strong, Guy Ritchie'nin kadrolularından.-



Guy Ritchie denilince akla hâlâ 10 sene önce çektiği Snatch. ve Lock, Stock and Two Smoking Barrels'ın gelmesi durumu bundan böyle olmayacak sanki. Tamamen ayrı bir format kendisi için belki ama bu filmde de kendi tekniklerini nefis bir şekilde uygulamış diyebiliriz. Özellikle Holmes'ün bire bir dövüş sahnelerinde rakibini nasıl devireceğini flashforward tadında sözlü, uygulamalı ve slow-motion şekilde gösterdiği sahneler bariz bir biçimde Guy Ritchie kokuyor.

Gelelim karakterlerimize. Sherlock Holmes; takıntılı, huysuz, pasaklı görünümünün yanında baktığı her karede tüm ayrıntıları yakalayacak kadar da zeki, kurnaz ve işinin erbabı bir dedektif. John Watson ise Holmes'ün tüm çocukça tavırlarına, umursamaz hareketlerine maruz kalsa da onu hiçbir şeyde yarı yolda bırakmayacak kadar sadık "kan bağı olmayan bir kardeş" ve iyi bir yardımcı. Irene Adler, Holmes'ün yeryüzünde ilgi duyduğu tek kadın ve tüm dünyada aranan bir kaçak. Kötü karakterimiz; Lord Blackwood, insanları oyunlarıyla kandırarak kendisini doğaüstü gösterip herkesin ondan korkmasını sağlayan dedektiflerimizin peşinde olduğu düşmanları.

"Baştan sona aksiyon" klişemize tamamen uyan, özellikle Holmes-Watson diyaloglarıyla bir an olsun sıkmayan bir film Sherlock Holmes. Guy Ritchie'nin yönetmenlik kariyerine bir artı daha eklediği de ortada kuşkusuz. Devam filmi için 2011 deniyor ve Adler'in adına çalıştığı Professor Moriarty karakteri için Brad Pitt'in düşünüldüğü yazıyor Imdb'de. Pitt'in de katılımıyla efsane bir kadro oluşacağa benziyor. Bekleyip göreceğiz.

Son olarak; Imdb puanı 7.6 şu an filmin, ben biraz duygusal davranıp 8 vereceğim bu sefer ve kesinlikle izlemenizi önereceğim.